Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ve AKP’li yetkililer, kurlardaki düşüşle
ilgili ekonomik savaş vurgusu yapsa da Cumhuriyet'e konuşan uzmanlarına göre
yaşananlar sadece ABD-Türkiye gerginliğinden kaynaklanmıyor. Sorunun
temelinde, problemlerin biriktirildiği ve görmezden gelindiği ekonomi
politikaları yatıyor.
İktisatçı Aziz Konukman, yaşanılan ekonomik krizin ABD ile gerilimden öncesiyle de değerlendirilmesi gerektiğini söyledi.
Gazetemizin sorularını yanıtlayan Konukman, “Karşılıkları düşürme adımı bile dolar 7 lirayı geçtikten sonra yapıldı. Dolar 5 lira olduğu zaman adım atılsaydı işler belki bu noktaya gelmeyecekti” dedi.
İktidarın kurlardaki yükselişi Amerika ile krize bağlamasını eleştiren Konukman, “Kriz çıkmadan önce her şey yolunda mıydı, dış mihraklar yok muydu? Yapı kırılgan, cari açık kronik halde, ithal girdilere bağımlılık arttı. Üretebilmek için önceki yıllara göre daha fazla ithal girdi kullanmak gerekiyor artık. Spekülatif ataklar işi daha da içinden çıkılmaz hale getiriyor. Dışa bağımlılık ekonomiyi spekülatif ataklara açık hale getirdi” diye konuştu. Konukman şöyle devam etti: “İkincisi bir ‘yönetme’ meselesi var. Malesef bu kadrolar yetersiz.”
Kendileri övünüyordu
Türkiye’nin 2002-2007 arasında sıcak parayla ‘müthiş’ büyüdüğünü
vurgulayan Konukman, “O zaman potansiyel büyüme yüzde 5 olmasına rağmen
Türkiye yüzde 7 büyüdü. Bunu Korkut Boratav hoca ‘Lale Devri’ olarak
adlandırmıştı. Bu büyüme sıcak para etkisiyle gerçekleşti. O zaman
‘Onlar dolar sahibi bizim Allahımız var’ denmiyordu. Bununla övünülüyordu. Şimdi neden birden düşman ilan edildiler” dedi.
Kriz alıp başını gidiyorsa oyunun kuralları içinde yapılabilecek
şeyin politika faizini yükseltmek olduğunu vurgulayan Konukman, bunun
yerine son Merkez Bankası toplantısında faizin sabit tutularak adeta
piyasalarla kavga edildiğini aktardı. Para politikası araçlarının tam
zamanın da uygulanırsa etkili olabileceğine işaret eden Konukman,
“Zamanında müdahale edemediler. Yapmaları gerekenleri yapmıyorlar ama
yapıyormuş gibi gözüken açıklamalar yapıyorlar ya da belgeler
sunuyorlar. 100 günlük eylem planı gibi” dedi ve şöyle devam etti:
“Normal şartlarda hükümet programı açıklanır, arkasından eylem planı
açıklanır. Bunca zamandır hep böyle olmuştur ve olması gereken bu.
Ortada hükümet programı olmadığı için bir bütçelendirme yok, yatırım
programı yok sadece vaatler var. Orta Vadeli Plan’ın en geç eylülün ilk
haftası açıklanması gerek. 11. Kalkınma Planı 15 Temmuz’da
açıklanacaktı, halen bir ses yok. Önümüzü göremiyoruz, öngörü sorunu var
diyorsanız acilen bir anti-kriz programı hazırlayın. Tasarruf programı
vs gibi.”
Faturası yine halka
Aziz Konukman, faturanın yine geniş halk yığınları ve emekçilere
çıkacağını vurgulayarak krizin temel nedenlerini ‘ithal girdi
bağımlılığı’ ve ‘gerçek ekonomik programların ortada olmayışı’ olarak
sıraladı.. Enerji dışındaki girdilerde yerli ürünlerden faydalanma şansı
olduğuna vurgu yapan Konukman, “Dışa bağımlılık spekülatif ataklara
açık hale getiriyor. Bunu aşmak için ithal ikameci yeni bir model
gerekiyor” değerlendirmesi yaptı.
Krizin, ABD geriliminden çok ekonomideki yapısal sorunlardan
kaynaklandığını belirten ekonomist Barış Soydan, yurttaşlara nasıl
yansıyacağını anlattı:
Zam, vergi, işsizlik
-TL’deki sert düşüşün nedenleri sizce neler? Krizin tarifini yapabilir misiniz?
Sert düşüşün akut ve yapısal olmak üzere iki nedeni var. Akut neden,
ABD ile yaşanan Rahib Brunson Krizi. Kronik nedenler ise cari açık ve
enflasyon. Türkiye’nin cari açığının gayrisafi yurtiçi hasılaya oranı
yüzde 6.5 civarında. Bu oranın yüzde 5’in üzerine çıkması tüm dünyada
kriz habercisi olarak değerlendirilir. Cari açığı yurtdışından aldığımız
borçla finanse ettiğimizi bilmeyen yok. Bunun üzerine özel sektörün
meşhur 337 milyar dolarlık borcunu ekleyin... Yapısal sorunlar olmasa
Rahip Brunson krizi tek başına TL’nin bu kadar düşmesine neden olmazdı.
Demek ki sorun
, cari açık ve enflasyon. Cari açık ve enflasyonun arkasında ise
ekonominin aşırı ısınması var. Biliyorsunuz, araba motoru aşırı hararet
yapınca su kaynatır. Ekonomi hararet yapınca iç talep ve ithalat patladı. İthalat patlayınca da cari açık hızla büyür. Peki ekonomi
nereden aşırı ısındı? Çünkü 2017 Referandumu öncesinde dağıtılan KGF
kredileri ve açıklanan vergi indirimleri, talebi ateşledi... Merkez
Bankası’nın enflasyondaki artışı kompanse edici faiz artırımlarına
gitmekten kaçınması da, tüm bunların üzerine tuz biber ekti. Faiz
artmayınca yabancı yatırımcı enflasyon nedeniyle Türk tahvillerinden
zarar etmeye başladı. Rahip Brunson Krizi, spekülatif atak için fırsat
kollayan uluslararası sermayenin aradığı ortamı yarattı.
-Bundan sonra Türkiye ekonomisini ne bekliyor? Kısa ve orta vadede hangi adımlar atılmalı?
Akut sorunun, yani Rahip Brunson Krizi’nin çözüleceğini umut ediyorum. Veya umut etmek istiyorum, diyelim. Eğer akut sorun
çözülürse yapısal sorunlarla baş başa kalırız. Cari açık ve enflasyonu
indirmek için ekonomiyi “soğutmak” gerekiyor. Ekonomiyi soğutmak, vergi
indirimlerini kaldırmak ve kamu harcamalarını kısmak demek. Harcamaları
kısmanın yolu Kanal İstanbul gibi büyük projelerin askıya alınmasından
ve maalesef yeni vergiler salınmasından geçer. Bu arada eğitime, sağlığa
yapılan harcamaların kısılacağını da söylemek zorundayız. Yani “IMF’siz
IMF programı”, ya da fiyakalı ismiyle “istikrar programı” gelip kapıya
dayanır. İktidar yerel seçim arefesinde bunu göze alabilir mi? Bence
zor. Baz senaryoda akut sorun çözülür, kronik sorunlar devam eder. İyimser senaryoda hem akut sorun
çözülür, hem de iktidar yapısal sorunlar olan cari açık ve enflasyonu
çözmeye yönelik adımlar atar. Kötümser senaryoda ise ne yapısal sorunlar
ne de Rahip Brunson ile ilgili adım atılır...
-Piyasalardaki dalgalanma ne kadar sürebilir, öngörülerinizi paylaşır mısınız?
Rahip
Brunson Krizi sürdükçe dalgalanma ve spekülatif atak sürecek gibi
görünüyor. Neyse ki, bayram herkese nefes alma fırsatı verecektir.
-Geçen
hafta liradaki değer kaybından Avrupa ve ABD borsaları da etkilendi.
Krizin bulaşıcılığı konusunda fikirlerinizi alabilir miyim?
Bu
daha derin bir mesele. Amerika 2008 Krizi’nin 1929 benzeri bir buhrana
dönüşmesini engellemek için düşük faiz, ucuz para politikası izlemişti.
Şimdi faizleri kademeli şekilde artırarak bu politikayı bitiriyor. Ucuz
para döneminde Türkiye’nin de aralanında bulunduğu gelişen ülkelere akan
sıcak paranın bir kısma eve geri dönüyor. Dolayısıyla sadece Türkiye
değil tüm gelişen ülkeler diken üzerinde.
-5. Almanya Başbakanı Angela Merkel’in Türkiye ile ilgili açıklamalarını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Almanya’nın
Türkiye’nin istikrarsızlığa sürüklenmemesi gerektiğiyle ilgili
açıklaması, AB ile Amerika’nın bakış farklılıklarını yansıtıyor.
Biliyorsunuz Rusya konusunda da AB ile ABD arasında siyaset
farklılıkları var; bilhassa Almanya, Rusya ile daha ılımlı ilişkiden
yana.
-Peki TL’deki değer kaybının yurttaşa yansıması ne olur?
Zamlar,
yeni vergiler ve işsizlik şeklinde yansıma olur. Özellikle ithal
ürünlerin fiyatlarının çılgın seviyelere yükseleceğini söylemek için
kahin olmaya gerek yok. Artık herkesin cebinde iPhone’n son modelini
göremeyeceğiz. İşsizlikte ani ve hızlı artışlar yaşanması da kaçınılmaz
görünüyor.
Eğer kurda geri çekilme olmazsa, enflasyonun yüzde 30’lara dayanacağını söyleyebiliriz. Yılbaşında özel sektör zamları ortalama yüzde 10 civarındaydı. Demek ki, reel ücretlerde sadece bir yılda yüzde 10-20 arasında erime olacak. Sene sonunda şirketlerin krizi ve ekonomi genelindeki muhtemel eksi büyümeyi bahane göstererek enflasyonun etkisini giderici zamlardan kaçınacaklarını tahmin ediyorum. Yani reel ücretlerdeki erimenin etkisi önümüzdeki döneme yayılacak. Bu sürecin sendikal mücadeleyi ateşlemek gibi bir yan etkisi olacaktır... |
'Kimse bilmediği sularda yüzmesin'
İş Bankası Genel Müdürü Adnan Bali, kurdaki hareketlilikle ilgili,
“Geldiğimiz seviyeler ekonomik temellerle açıklanmaya müsait değil.
Saldırı niteliğinde fiyatlar oluştu” dedi.
Yurttaşa da tavsiyede bulunan Bali, kimse bilmediği sularda yüzmesin. Dolarda, Avroyla, borcu, alacağı, geliri projekte edilmiş herhangi bir şeyi olmayan kişinin dövizle işi olmamalıdır. Aşağı yukarı da 24-25 senemi bu işlerle geçirmişim. Bugüne kadar bir dolar bile tasarruf amaçlı alımım olmadı. Bugün de olmadı dün de olmadı evvelsi gün de olmadı. Nedeni şu; benim gelirim TL. Şunu tavsiye ederim sadece; ihracatçıysanız, ithalatçıysanız, turizmciyseniz, işiniz varsa gücünüz varsa, Ayşe Teyze’nin ne işi var dövizle? Mudilere önerim böyle zor bir dönemde fırsatçı yaklaşım içinde olmamalı. İşlerini güçlerini doğru düzgün yaparak kendi gelirleriyle, aynı para cinsiyle yürütmeleri” dedi. Adnan Bali, NTV ve BloombergHT’de yaptığı konuşmada şunları söyledi:
Eylem zamanı
-Zor günlerden geçiyoruz. Spekülatif ataklarla karşı karşıyayız. Bu
yaşanan olaylar normal piyasa dinamikleriyle açıklanacak bir şey değil,
bu karşılıklı aynen ifade edildiği gibi bir ekonomik savaş. Biz böyle
bir atağı öngörebilmeli, çabuk aksiyon göstermeliyiz.
-Şu an artık söylem değil eylem zamanı. Piyasa yeterli aksiyon alınmama halini cezalandırıyor.
-Şu an yaşanan kur
artışı karlılıkları azalttığı gibi risk ağırlıklı varlıkları
arttırıyor. Sermaye yeterliliklerimizi yönetmek açısından iyi hareket
edeceğiz.
-Ben kur atağını ekonomik verilerle izah edemiyorum. Reel sektörün çevrilmeyecek borcu yok.
-Faiz iyi bir şey değil. Kararlar alırken teknik çerçevesinin siyasi
çerçeveden ayrı olarak kendi kurallarıyla yürüdüğünün hissedilmesi
lazım.
11.5 milyar liralık ek yük
Enerji Ekonomisi Derneği Başkanı Prof. Dr. Gürkan Kumbaroğlu,
Türkiye-ABD geriliminin enerji ekonomisine yansımaları ile ilgili,
doların temmuz başından beri 4.6 TL’den 6.4 TL seviyelerine yükseldiğini
vurguladı.
Kumbaroğlu, “Son 45 günlük zaman dilimini ele aldığımızda TL yüzde
40 değer kaybedinceTürkiye’nin enerji ithalat faturası da TL bazında
yüzde 40 arttı. Türkiye’nin ayda ortalama 4.6 milyar metreküp doğalgaz,
2.1 milyon ton ham petrol ve 1.2 milyon ton akaryakıt ithal ediyor. Bu
veriler bugünkü piyasa fiyatlarından aylık 3 milyar doları aşan bir
enerji ithalat faturasına tekabül ediyor. Bugünkü kurlardan
hesaplandığında, son 45 günde enerji ithalatının faturası TL’nin değer
kaybı nedeniyle 11.5 milyar TL artmış durumda. Rusya ile 16.8 milyar dolar, İran ile de 4.2 milyar dolar
ticaret açığımız var. Sadece iki ülkeye baktığımızda enerji kaynaklı
ithalat nedeniyle 21 milyar dolarlık ticaret açığımız söz konusu. Döviz
kurundaki artış bu açığı TL bazında katlamakta. Bunun ülkemizde enerji
fiyatlarını artırması kaçınılmaz. Irak ve Doğu Akdeniz’de hem ABD hem de
İsrail ile karşılıklı kazanabileceğimiz bir işbirliği için geç değil”
ifadesini kullandı.
DİSK: Emekçi alacaklı
DİSK Yönetim Kurulu adına Genel Başkan Arzu Çerkezoğlu, yaptığı
değerlendirmede, “Bir borç krizi olarak karşımıza çıkan ekonomik krizin,
işsizlik ve yoksullaşma olarak işçi sınıfına fatura edilmesine izin
vermeyeceğiz Borç yüzde 1’in borcudur. Yüzde 99 bunu neden ödesin?”
dedi. Çerkezoğlu değerlendirmesinde şu ifadeleri kullandı:
-Türkiye ekonomisi, tehlikeli bir “döviz krizi” ve “borç krizi” ile
karşı karşıyadır. Ancak döviz ve borç krizi olarak başlayan kriz kısa
sürede ekonominin diğer alanlarına enflasyon, durgunluk, işsizlik ve
yoksulluk olarak yansıyacak. Büyük oranda dövizle borçlanmış
şirketlerin iflas haberleri bir süredir gelmeye başlamıştı. Krizin
ekonominin diğer alanlarında da bir domino etkisi yaratması tehlikesi
her geçen gün büyüyor.
-Köklü yapısal nedenleri olan kriz, demokratik siyasetin, hukukun, toplumsal barışın da krize girdiği bir ortamda şiddetleniyor.
-Enflasyonun, işsizliğin, döviz kurunun ve faizlerin eş anlı
yükseldiği bir kriz ortamında, ülkeyi yönetenler henüz krizin çözümü
için bir eylem planı duyurmadı.
Reel ücretler eriyecek
Kocaeli Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Öğretim
Üyesi Doç. Dr. Aziz Çelik’e göre kriz işçilerin, ücretlilerin alım
gücünü düşürerek yoksullaşmalarına yol açıyor. Kurlardaki sert
yükselişin fiyatlara yansımasının kaçınılmaz olduğunu, enflasyondaki
tırmanışın bunu gösterdiğini dile getiren Çelik, “Toplu iş sözleşmeli az
sayıdaki işçi dışında fiyat artışlarının ücretlere yansıması zor
görünüyor. Bunun anlamı işçi ücretlerinin reel olarak gerilemesi
olacaktır. Kriz koşullarında, işsizlik baskısı nedeniyle ücret artış
talebinin de güçlü olamayacağı düşünülecek olursa reel ücretlerde ciddi
bir düşüş yaşanabilir” dedi.
Özellikle döviz borçlusu şirketler ve ithalata dayalı sektörler başta
olmak üzere daralma ve kapanmaların söz konusu olacağını vurgulayan
Çelik, “Ekonomideki durgunluk hem yeni iş yaratma olanaklarını
azaltabilir hem de ciddi bir işsizlik dalgasına yol açabilir. İşçilerin
krizden korunması için başta asgari ücret olmak üzere bütün ücretlerin
enflasyon artışına göre revize edilmesi gerekiyor. Kriz kemer sıkarak
değil alım gücünü destekleyen politikalarla krizle mücadele edilmeli”
diye konuştu.
Yorumlar
Yorum Gönder