Uluslararası Şeffaflık Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Oya Özarslan,
"Demokrasiyle ilgili tüm kavramlar erozyona uğradı. Şeffaf yönetim talep
etmek için en kritik zaman. Yoksa bu son şeffaflık analizimiz olabilir"
dedi.
Uluslararası Şeffaflık Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Oya Özarslan,
Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyet’in bir kavşakta, yol ayrımında olduğunu
belirterek “ Sert bir U dönüşü yapıp antidemokratik uygulamalara geçmiş
görünüyoruz. Cumhuriyetin hesap verilebilir, şeffaf yönetilmesini talep
etmek için en kritik zamandayız. Ayrıntılarını, ne olduğunu bilmediğimiz
yerli bir Başkanlık Sistemi’ne geçildiğinde bundan sonrası çok geç
olabilir ve bu son yaptığımız şeffaflık analizi olabilir” dedi.
Şeffaflık Derneği’nin Türkiye’nin 15 kurumunu incelediği ‘Türkiye
Şeffaflık Sistemi Analizi’ raporunun açıklandığı toplantıda konuşan
Özarslan, rapora göre 15 kurumun yalnızca 5’inin orta derecede etkin
görünürken, geri kalan 10 kurumun zayıf olarak değerlendirildiğini
belirtti. Türkiye’de siyasi gücün, diğer kurumları etkisizleştirecek
şekilde, yürütme erki üzerinde yoğunlaştığını belirten Özarslan, temel
kurumların bu kadar düşük puanlar almasının ana nedeninin
bağımsızlıkları önündeki engeller olduğuna dikkat çekti.
Rapora göre medyanın bağımsızlığı ile ilgili sorunlar endişe verici
boyutları ulaştı. Bu durum sadece şeffaflık sistemi için değil ifade ve
haber alma özgürlüğü için de kat edilmesi gereken çok yol olduğunu
gösteriyor. Yürütmenin gücünü anayasal sınırların dışına çıkarak
kullanması, özellikle de yargı kurumlarını siyasallaştıran etkisi ve
basın özgürlüğünü ihlal eden yasak ve kısıtlamalar siyasi iktidarın
denetlenmesini güçleştiriyor.
Olağanüstü dönem
Demokrasiyle ilişkili tüm kavramlarda yaşanan erozyonun neredeyse
elle tutulur hale geldiğini vurgulayan Özarslan “Şirketler, medya,
gazeteciler, muhalif her kesime baskı neredeyse günlük hayatın bir
parçası haline geldi. Olağanüstü dönem ilan edilmeden olağanüstü dönem
yaşıyoruz. Temel hukuk kavramları yavaş yavaş yok oluyor. Hukukun
üstünlüğü zarar görüyor. Anayasaya uyum artık nostaljik olarak
algılanabilir hale geldi” dedi. Özarslan, Türkiye’nin son iki yılda
yolsuzluk algısında sekiz puan kaybettiğini ve 13 basamak birden
gerilediğini dile getirdi. Yürütmenin yargı kararlarını eğip büktüğünü
belirten Özarslan, “Bu, yeni Türkiye’de yeni normalimiz oldu.
Cumhuriyetin şeffaf yönetilmesini talep etmek için tam zamanı” diye
devam etti.
Bir ülke tek sütunla dayanamaz çöker
OECD Yolsuzlukla Mücadele Grup Başkanı Drago Kos ise Türkiye’de
yasama, yürütme ve yargı mekanizması olsa da yürütmenin bunların hepsini
etkilediğini belirterek “Politikacılar polise emir verebiliyor ama
savcılık denetleyemiyor. Dünyanın hiçbir yerinde bu yok. Devlet
memurları, polisler, silahlı kuvvetler sanki dokunulmaz. İstihbarat
kurumunda yasal olarak var. Bu çok kötü bir izlenim. Dünyanın hiçbir
yerinde bu yok” dedi.
Uganda’dan beter
Kos, “Yürütme erkinin büyük problemleri olacak. Ayakta kalabilmek
için bütün ülke tek bir sütunla dayanamaz çöker. Türkiye ciddi bir
şekilde yolsuzlukla mücadele etmezse çok problemli bir geleceği olacak
ve Türkiye bunu hak etmiyor” diye konuştu.
Kos, Türkiye’de gazetecilere yönelik baskıya şu sözlerle tepki
gösterdi: “Gazeteciler terörist değildir, devlet düşmanı değildir. Medya
toplumun aynasıdır. En çarpık görüntü hiç ayna olmayan bir yerden daha
iyi.”
Türkiye’de yasama ve uygulama arasındaki boşluğun çok büyük olduğunu
vurgulayan Kos, “Bunun sonucunda Türkiye yolsuzlukla mücadelede giderek
daha kötü puanlar alıyor. Yolsuzluk algılama değerlendirmesine giren
ülkeler arasında 66. sırada. Senegal, Ruanda, Uganda’dan daha beter.
Sonuç bu olmamalı. Yolsuzluk sadece kâğıt üzerinde değil. İşte Soma
madenleri... İnsanlar ölüyor” diye konuştu.
Yargı bağımsız mı Sarraf'a bakan anlar
Raporun açıklanmasının ardından düzenlenen panelde konuşan Avukat
Turgut Kazan ise Türkiye’de yargının bağımsız olup olmadığını anlamak
için Türkiye’deki savcılığın Rıza Sarraf kararına bakmanın yeterli
olduğunu söyledi. Kazan, Sarraf’ın savcılığa verdiği ifadeden şunları
okudu: “Biz yaptığımız işten doğal olarak para kazanıyorduk. Bir gün
sayın genel müdüre minnetlerimi ifade ettim. Bunun karşılığında Çorum
Osmancık Lisesi’ne yardım etmemin iyi olacağını söyledi. 2.5 milyon
dolar, 1.5 milyon TL verdim. Üsküp’teki üniversite için de 1.5 milyon
Avro verdim. Ekonomi Bakanı’nın Muş’ta yaptığı okul için 2 milyon lira
elden verdim. 2 milyon lira da ramazan paketleri için verdim.” Bu
ifadenin ardından Savcılığın ‘aralarında rüşvet ile ilgili bir anlaşma
yapılıp yapılmadığı saptanamadığından’ takipsizlik kararı verdiğini
ifade eden Kazan, “İstanbul Başsavcılığı temizleme bürosu olarak
çalışıyor” ifadesini kullandı.
Türkiye’de 2 bin civarında Cumhurbaşkanına hakaret cezası olduğunu
belirten Kazan, “İfade özgürlüğü iktidara yakın olanların hakaretlerine
tanınıyor. Siyasal iktidarı eleştirmişseniz hele hele her gün konuşan
Cumhurbaşkanı Erdoğan ile ilgili değerlendirme yaptıysanız suçlusunuz”
dedi.
Çözüm önerileri
Şeffaflık Derneği’nin şeffaf sisteme geçiş için çözüm önerileri ise şöyle:
- Yürütme erki yargı kararlarına kayıtsız şartsız uymalı.
- Yargı bağımsızlığı güvence altına alınmalı. Hâkim ve savcılara uygulanan sınav yetkisi Adalet Bakanlığı’ndan alınmalı.
- Seçim barajı düşürülmeli. Milletvekili dokunulmazlığının kapsamı
ifade özgürlüğünü güvence altına alacak ve yolsuzlukla ilgili davaların
görülmesine imkân tanıyacak şekilde yeniden tanımlanmalı.
- Terörle Mücadele Kanunu uluslararası insan hakları hukukunun gerekliliklerine uygun olarak tekrar formüle edilmeli.
- Yürütme erki ihale sürecini devre dışı bırakarak mal ve hizmetleri ihalesiz alma eğilimine son vermeli.
- Basın kuruluşlarında çıkar çatışmalarının önlenmesi açısından medya patronları şeffaf hale getirilmeli.
Yorumlar
Yorum Gönder