Aylardır piyasaların gündemini meşgul eden ABD Merkez Bankası’nın (Fed)
faiz artırımı gerçekleşti. Türkiye, 10 yıllık “faizsiz”
sürecin avantajlarını kullanamadı. Hükümetin baskısı altındaki Merkez
Bankası faizi artırmamakta ısrar ederse ekonomi zora girecek.
Uzmanlara göre kur artışı iflasları getirebilir.
Aylardır piyasaların gündemini meşgul eden ABD Merkez Bankası’nın
(Fed) faiz artırımı sonunda gerçekleşti. Fed Açık Piyasa Komitesi (FOMC)
oybirliği ile faizi 25 baz puan artırma kararı aldı.
30 Haziran 2006’dan bu yana faizleri artırmayan Fed, yedi yıldır
gösterge faizi olan federal fonlama faizini yüzde 0-0.25 aralığında
tutuyordu. Böylece faiz 0.50’ye çıkmış oldu. Fed kararları piyasalarda
geçici bahar yarattı. ABD borsaları yükselirken, dolar endeksi ilk tepki
olarak 97.7’ye inse de kısa süre sonra tekrar 98.4 seviyelerine çıktı.
Dolar/TL de 2.92’lere indikten sonra 2.94 seviyelerine geri döndü.
Piyasa analistlerine göre dolardaki güçlenme devam edecek.
Altı kez güvercin
Doların ilk etapta düşüşünde Fed Başkanı Janet Yellen’in açıklamaları
etkili oldu. FOMC şartların ‘sadece kademeli’ faiz artışına uygun
olduğunu belirtti. Yellen de toplantı sonrası düzenlediği basın
toplantısında 6 kez “Faizler kademeli artacak” ifadesini kullandı.
İlk faiz artırımının abartılmaması gerektiğine dikkat çeken Yellen
“Bu faiz artışından sonra da para politikası genişleyici tutumunu
sürdürecek. Yalnızca kademeli bir biçimde zaman içinde artış
gösterecektir. FOMC de eşit aralıklı artırımlar yapmayabilir. Faizler
2016 için 1.5 ve 2017 için 2.5 olarak belirtilmekte. 2018 sonunda 3.25
olabilir ve normal seviyelere yaklaşabilir” dedi. Yellen’in konuşmasında
dikkat çeken diğer noktalar ise şöyle:
- Küresel ekonomiden kaynaklı riskler devam ediyor, ancak ABD ekonomisi güçleniyor.
- Fed kararları enflasyon, büyüme ve işsizlik verilerine bağlı.
- İşgücü piyasası çok fazla gelişme gösterdi. Enflasyonun hedefin
gerisinde kalması enerji fiyatlarındaki keskin düşüşü yansıtıyor. Bu
etki geçici olacak.
- Finansal koşullardaki gelişmeleri yakından takip edeceğiz.
ABD verileri kritik
Türkiye Araştırmaları Enstitüsü’nden Doç. Dr. Ümit Akçay Fed
kararlarının etkilerini Cumhuriyet için değerlendirdi. Fed’in
beklentilere uygun davranarak “güvercin” bir strateji izleyeceğini ilan
ettiğine dikkat çeken Akçay, şunları söyledi:
“Büyük ihtimalle 2016 içinde kademeli ve çok yüksek olmayan faiz
artışı gelecek. Bunun iki boyutu var. İlki ABD’deki etkileri. Zira geçen
hafta gölge bankacılık alanında üç önemli finansal kurumun art arda
batmış olması, faiz artışının 2007’deki gelişmelerin tekrarlanabileceği
ve önümüzde 2008 çöküşü gibi yeni bir krizin olup olmadığı sorusunu
gündeme getirdi. Dolayısıyla 2016 için faiz artışının sürüp sürmeyeceği
ABD ekonomisinde gelişmelere bağlı."
Top artık TCMB’de
"İkinci boyut da faiz artışının dünyanın geri kalanına etkisinin ne
olacağı. Burada da özellikle aralarında yükselen piyasalar olarak
kodlanan ülkelerin nasıl etkileneceği önemli. Kısa dönemde faiz
artışının çok sınırlı olması ani şok etkisinin büyük olmamasını
beraberinde getirecektir. Zira 2013’ten itibaren faizlerin artacağı
beklentisiyle büyük fonların bir kısmı zaten yükselen piyasalardan
çıkmaya başlamıştı.
Orta ve uzun vadede ise ABD ekonomisindeki gelişmeler kritik rol
oynayacak. Eğer ABD ekonomisi istikrarlı büyüme sürecine devam eder ve
yeni faiz artışı ihtiyacı oraya çıkarsa, bu yükselen piyasalar açısından
farklı bir dönemin başladığı anlamına gelebilir. Bu durumda yükselen
piyasalar için borçlanma maliyetinin daha da arttığı ve ekonomik
büyümenin tempo kaybetmeye devam ettiği bir dönem başlayabilir.” Türkiye
açısından ise TCMB’nin 22 Aralık toplantısının önem kazandığını
belirten Akçay sözlerini şöyle sürdürdü: “Merkez Bankası’nın önündeki
seçeneklerden ikisi de Türkiye ekonomisi açısından olumlu sonuçlar
üretmeyebilir. İlki, TCMB’nin Fed faiz artışına paralel olarak faizi
artırması durumunda bunun ekonomik büyümeye olumsuz yansıma ihtimali
yüksek.
Sorunlar ağırlaşabilir
İkincisi, TCMB’nin Fed’in faiz artışına rağmen faiz artırımına
gitmemesi durumunda da ekonomik sorunlar ağırlaşabilir. Bu seçenekteki
sorun kaynağı dövizin değerlenmesi, bu kanal ile enflasyon artışı ve
daha kötüsü döviz borçlusu olan firmaların iflas ihtimallerinin artması.
Dolayısıyla bu seçenek de büyüme açısından negatif sonuçlar
doğurabilir.
Kısacası, Fed faiz artışının aralarında Türkiye’nin de olduğu
yükselen piyasalar için en önemli sonucu büyümenin tempo kaybetmeyi
sürdürmesi olabilir.”
Vatandaşın cebinin
kaderi yurtdışına teslim
CHP Genel Başkan Yardımcısı Sayek Böke, ABD’de faiz artışının ardından
yaptığı açıklamada, AKP’nin Türkiye ekonomisinin kaderini Fed’e teslim
ettiğini belirterek acilen reform çağrısı yaptı.
CHP
Ekonomiden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Selin Sayek Böke, Fed faiz
artışıyla ilgili gazetemize yaptığı değerlendirmede “AKP, gerekli
tedbirleri almayarak vatandaşın cebinin kaderini Amerikan Merkez
Bankası’na teslim etti. Risklerden en çok etkilenen ülke olmak türkiye
gibi bir ülkenin kaderi olamaz. Türkiye’yi yeni bir kalkınma rotasına
sokacak gerçek bir reform paketi oluşturması gerek” dedi.
Tedbir alınmadı
Sayek
Böke şu değerlendirmede bulundu: “Türkiye’nin esas konuşulması gereken
meselesi; neden Fed kararını elimiz yüreğimizde beklemek durumunda
kaldığımızdır. Küresel para bolluğu döneminin sonuna gelindiği, denizin
bir gün biteceği uzun zamandır bilinmesine rağmen hükümet tedbirleri
almaktan kaçındı. Hükümetin yönetme sorunu, politikasızlığı ve kendi
siyasi hesaplarını vatandaşın ekonomik çıkarlarının önüne koymasının
bedeli Türkiye’nin Fed kararından olumsuz yönde en çok etkilenecek ülke
olması biçiminde karşımıza çıkıyor.
Son 13 yıldır ekonomiye
yön veren iktidar Türkiye’nin dış kaynak gerekliliğini azaltacak, cari
açığın kalıcı olarak düşmesini sağlayacak bir politika çerçevesi ortaya
koyamamıştır. Sorunu çözecek adımları atamadığı gibi, kısa vadeli siyasi
kaygılarla Merkez Bankası’na doğrudan müdahale etmeye varacak düzeyde
ekonomi yönetimini siyasileştirdi. Türkiye dış politikada anlamsız
maceralara sokularak yatırımcı bakımından öngörülemez bir ülke haline
getirildi. Kısacası iktidarın siyasi öncelikleri, Türkiye’nin ekonomik
önceliklerinin önüne konulmuş, keyfi yönetimin faturası da vatandaşa
kesildi.”
Şeffaf politika şart
Sayek Böke şöyle
devam etti: “İhtiyacımız olan; güven veren, Türkiye’nin rekabet
potansiyelini harekete geçirecek reformları yapmaktan siyasi kaygılarla
tereddüt etmeyen, demokrasi, hukuk devleti, saydamlık ve özgürlüklerin
ekonomik kalkınmanın ayrılmaz parçası olduğunu idrak etmiş bir siyasi
irade. Fed kararı sonrası, hükümetin kısa vadede derhal Merkez Bankası
bağımsızlığını tahkim edecek adımlar atması, tasarruf düzeyini arttırıcı
politikalar ortaya koyması, mali politikaları şeffaflaştırarak kamu
kaynaklarının etkin kullanımını sağlaması ve hepsinden önemlisi
Türkiye’yi yeni bir kalkınma rotasına sokacak gerçek bir reform paketi
oluşturması gerekiyor. Bu atılacak adımlar ekonominin ihtiyacı olan
reformların da önemli ilk adımları olacak.
Ancak maalesef
zamanında gerekli önlemleri almamış olan, reform paketi adı altında
harcama temelli eylem planlarını sunmanın ötesine geçmeyen bir hükümet
ile karşı karşıyayız. Böyle bir hükümet ne Türkiye ekonomisinin ihtiyacı
olan yapısal reformu gerçekleştirebilir ne de piyasaya güven verebilir.
Bunun faturasını da ne yazık ki halkımız ödeyecek.”
Yorumlar
Yorum Gönder