Ana içeriğe atla

Ölüm orucundaki iki avukat neden hapiste?

Timtik ve Ünsal gizli tanık beyanıyla örgüt üyeliği suçundan ceza aldı. Ölüm orucu başlattı. Yargılama sürecini İstanbul Barosu Başkanı Durakoğlu ve İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Başkanvekili Tanrıkulu’na sorduk.



İstanbul Barosu'na kayıtlı Avukat Ebru Timtik ve Ankara Barosu'na bağlı Avukat Aytaç Ünsal, adil yargılanma talebiyle dört aydan uzun süredir ölüm orucunda.
Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD) üyesi avukatlar 12 Eylül 2018'den beri cezaevinde bulunuyor. DHKP-C silahlı terör örgütüne üye oldukları iddiasıyla tutuklandılar. İddianame gizli tanık beyanına dayandırıldı.
ÇHD Başkanı Selçuk Kozağaçlı ve avukatlar Aycan Çiçek, Engin Gökoğlu ve Ayşegül Çağatay, 3 Şubat'tan itibaren sürdürdükleri açlık grevi eylemine 10 Mart'ta ara verdi. Timtik ve Ünsal ise başlattıkları açlık grevini ölüm orucuna çevirdi. Silivri 9 No'lu Cezaevi'nde bulunan Timtik 154, Burhaniye T Tipi Cezaevi'nde bulunan Ünsal ise 133 gündür ölüm orucunu sürdürüyor.
İstanbul 37. Ağır Ceza Mahkemesi, 20 Mart 2019'da iki avukatın da aralarında olduğu ÇHD üyesi 18 avukata toplam 159 yıl ceza verdi.
Mahkemenin gerekçeli kararında, Halkın Hukuk Bürosu'nda avukat olarak çalışan Timtik ve Ünsal hakkında "yakalanan örgüt mensuplarına örgüt talimatlarını ilettiği, örgütle arasındaki irtibatı sağladığı, kuryelik yaptığı" suçlamaları yer aldı.
'Örgüt üyeliği' suçundan Ebru Timtik 13 yıl 6 ay, Aytaç Ünsal 10 yıl 6 ay hapse mahkum edildi. Sekiz avukatın tutuklu yargılandığı dava dosyası şimdi Yargıtay'da.
Peki nasıl yargılandılar, bu kararlar nasıl verildi?
Mehmet Durakoğlu
Mehmet Durakoğlu
"Elle tutulur kanıt yok"
DW Türkçe'ye konuşan İstanbul Barosu Başkanı Avukat Mehmet Durakoğlu'na göre suçlamaları destekleyen elle tutulabilir bir kanıt bulunmuyor.
Durakoğlu, "İddianame bir örgüt üyeliğinden bahsediyor. DHKP-C üyeliğinden, ona yardım etmekten, zaten mahkumiyetler de o yüzden. Bir kısım arkadaşlarımızın üyeliğinden, bir kısım arkadaşlarımızın yardımdan mahkum olduklarını görüyoruz. Bu konuya bizi ikna ederlerse sorun yok. Yani ama yargılamayı yaşamış olarak söylüyorum böylesine bir tablo söz konusu olmadı. Yargıç ifadesini alırken bir gizli tanığın bazı olgularını gizli tanığa hatırlattı. Tanığın iyi ki hatırlattınız gibi cümleler kurduğuna tanık olduk. Ya da bir süre sonra hayır öyle söylememiştim diyebilecek noktaya kadar geldiğine tanık olduk" diyor.
Aynı tanığın Gezi davası gibi başka davalarda ifade verdiğini, bunun hukuksal temelde değerlendirilebilecek hiçbir yanı olmadığını vurgulayan Durakoğlu, "Duruşmada neden avukatlık yapıyorsunuza kadar getirebilecek, neden Soma'dasınız, neden Aladağ’dasınız, neden bunların avukatlığını yapıyorsunuz gibi yapılan avukatlığın sorgulanmasına kadar gelebilen sorular soruldu" diye konuşuyor.
Önemli davaları üstleniyorlardı
Tutuklu avukatlar Soma katliamı, KHK ile işten atılan eğitimciler Nuriye Gülmen-Semih Özakça, Berkin Elvan, Beyoğlu Karakolunda öldürülen Festus Okey, Dilek Doğan, cezaevinde işkence ile öldürülen Engin Çeber, Şemdinli davası, İstanbul ve Ankara'da kentsel dönüşüm kapsamında evleri yıkılanların davaları gibi önemli davaları üstleniyorlardı.
Avukat Mehmet Durakoğlu duruşmalarda yaşananların ne usül ne de içerik anlamında bir yargılama olarak kabul edilemeyeceği görüşünde.
Durakoğlu, "Öylesine bir tablo oluştu ki savunmalar bile alınmadı, avukatlar zaten duruşmaları terk etmek zorunda kaldılar. Ve kimsenin olmadığı bir ortamda karar açıklandı. Böylesine bir tablo karşısında, böylesine bir yargılama karşısında bu yargılamanın adil bir biçimde yapıldığını söyleyebilmek mümkün değil" diyor.
DW Türkçe'ye konuşan ÇHD Davası avukatlarından Derviş Emre Aydın ise Savcılıkça bazı dijital belgelerin suçlama olarak öne sürüldüğünü, bu belgelerin tanık ile doğrudan alakası olmamasına rağmen soruşturma aşamasında tanığa yorumlatıldığını belirtiyor.
Tanığa gösterilen belgelerin, duruşmalarda istemelerine rağmen, kendilerine gösterilmediğini belirten Aydın, dosyadaki tanık ve gizli tanıkların başka dosyalardaki yeminli sorguları incelendiğinde, ifadeler arası çelişkiler olduğuna da dikkat çekiyor.
Sezgin Tanrıkulu
Sezgin Tanrıkulu
"Mahkeme heyetini dağıttılar"
DW Türkçe'ye konuşan TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu'nun CHP'li Başkanvekili Sezgin Tanrıkulu da yargılama sürecindeki şu noktalara işaret ediyor: "10 Eylül 2018 tarihinde 37. Ağır Ceza Mahkemesi'ne yapılan ilk duruşmalarında aslında tahliye edilmişlerdi ve mahkeme dört sayfalık tahliye gerekçesi yazmıştı. Ancak tahliye olamadılar. Tahliye kararı veren mahkeme heyetini dağıttılar. Yerlerine başka bir heyet atadılar. O heyet tahliye kararını geri aldı ve yeniden tutuklama kararı verdi. Ve hızla ama hızla adil yargılanma ilkelerine aykırı bir şekilde yargılama yaptı. Ağır cezalar verdi. Savunmayı hiç dikkate almadı. İstinaf mahkemesi duruşma yapmadan kararı onayladı."
159 yıllık hapis cezası, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 2. Ceza Dairesi tarafından 15 Ekim 2019'da onandı. Dosya Yargıtay'a gönderildi. Yargıtay 16. Ceza Dairesi, dosyayı 1 Haziran'da incelemeye aldı.
"Yargıtay bu işi düzeltecek"
Konunun yargılanan insanların kişiliklerine ya da ideolojilerine ilişkin olmadığını, avukatların adil yargılanma haklarından söz edildiğini vurgulayan Durakoğlu, bu nedenle avukatların meslek örgütü olarak bu taleplerin arkasında durduklarını söylüyor. Avukatlar yargılanamaz ya da tutuklanamaz diye bir tezlerinin de olmadığını ifade eden Durakoğlu, "Ama kimse, kim olursa olsun, ama öncelikle avukat, adil yargılanmak zorundadır. Bu talep bugün adil yargılanmaya ilişkin bir taleptir. Son derece haklı bir taleptir. Ben Yargıtay'ın 16. Ceza Dairesi'nin bu işi düzelteceğini düşünüyorum" diye konuşuyor.
Türkiye'den 400 avukatın, 20 ülkeden 356 avukatın tahliye ve beraat talebini içeren dilekçeleri Yargıtay 16. Ceza Dairesi'nde incelemede olan dava dosyasına sunuldu.
Tutuklu avukatların tek talebinin adil yargılanmak olduğunu vurgulayan Sezgin Tanrıkulu da Yargıtay'a bir an evvel dosyayı ele alması ve adil yargılanmanın önünü açması için çağrı yapıyor. Avukatlar tutuklamaların savunma hakkının ihlali olduğunu vurguluyor.


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

IMF Karşıtı Annenin IMF Uzmanı Kızı

Cumhuriyet Halk Partisi Parti Meclisi üyeliğine seçilen Bilkent Üniversitesi Ekonomi Bölümü Başkanı ve IMF eski ekonomisti Doç. Dr. Selin Sayek Böke , üniversitede iktisat eğitimi alma kararının hayatının en güzel hatası olduğunu söylüyor. Anne Selin Sayek Böke ile ekonomist Selin Sayek Böke arasındaki dengeyi annesinden ilham alarak koruduğunu vurgulayan Böke, "CHP'de herkesin daha mutlu, refah içinde yaşayabileceği ekonomik ortamı sağlayacak politikalar üretilmesine katkıda bulunarak bunları somutlaştırmaya katkıda bulunacağım" diyor. Dünya Bankası ve IMF kariyerine sahip, güleryüzlü ve sıkı bir makro iktisatçı olarak bilinen Selin Sayek Böke ile CHP Parti Meclisi üyeliğinden annesi Türk Tabipler Birliği eski Başkanı Füsun Sayek ile olan ilişkisine kadar birçok konuyu masaya yatırdık. Böke, 11 yaşındayken kardeşi ile 'gazetecilik oyunu' oynadıklarını, hazırladıkları gazeteye ekonomi yazılarını yazdığını paylaşıyor. Kendisini ekonomi alanına yönle

İran, Sıtkı Ayan’dan sorulur

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve oğlu Bilal Erdoğan arasında geçtiği iddia edilen ikinci telefon görüşmesinde adı geçen işadamı Sıtkı Ayan, özellikle AKP döneminde parlayan isimlerin başında geliyor. WikiLeaks belgelerinde de adı geçen Sıtkı Ayan’ın ismi İran ile yapılan ticari anlaşmalar ve yüksek devlet teşvikleriyle anılıyor.   Sivas’ın Gölova beldesinde doğup büyüyen Sıtkı Ayan, İstanbul İmam Hatip Lisesi ve Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’ni bitirdi. Mesleğini icra yerine petrol işine girdi. Ayan’ın, İran ve Sudan’da petrol ve doğalgaz sahalarıyla ilgili yatırımları bulunuyor. WikiLeaks belgelerine göre ABD Ankara Büyükelçiliği’nden gönderilen kripto, Başbakan Erdoğan’ın İran’daki etkinliğini ve ilişkisini ortaya koyuyordu. ABD elçiliğinin belgesinde, 22 Şubat’ta Türk gazetelerinde İran ile Türkiye arasında müşterek bir yatırım projesi imzalandığı ve buna göre kurulacak olan yeni bir doğalgaz boru hattının, İran gazını Türkiye üzerinden Avrupa’ya taşıyacağı belirtiliy

Panama Belgeleri: Hayyam Bey'in cenneti

Panama belgelerine göre Hayyam Garipoğlu, Sümerbank’a el konulmadan önce Niue’de bir şirket kurdu. Yaptığı açıklamada “Niue’nun adını bile duymadım” dedi. Panama belgelerinde, Türkiye tarihinin en büyük banka batırma olayına imzasını atan Hayyam Garipoğlu’nun da dört off-shore şirketi ile yer aldığı ortaya çıktı. Belgelere göre Garipoğlu’nun, Sümerbank davasında adı geçen Olsten Marketing Co Ltd’nin yanı sıra üç ayrı off-shore şirketi daha var. Bu şirketlerden biri Olsten Marketing’in kapatılmasından hemen sonra kurulan Niue merkezli Unitrade International Ltd olsa da Garipoğlu, Niue’nun neresi olduğunu dahi bilmediğini ifade ederek bu şirketin kendisine ait olduğunu yalanladı. Olsten, Mossfon müşterisi Sümerbank ile ilgili dava dosyasına göre Garipoğlu, Sümerbank’a el konulmadan bir gün önce, kendisine ait olan Romania International Bank’a 8 milyon dolar transfer etti, buradan da yine kendi paravan şirketi Olsten Marketing’in hesabına aktardı. Panama belgelerine göre

#ParadisePapers: Off-shore biraderler

Berat ve Serhat Albayrak’ın Çalık Holding’de yönetici olduğu dönemde holdinge bağlı çok sayıda off-shore şirketi kurulmuş. Serhat Albayrak bu şirketlerden birinin bizzat direktörü. Dünyanın dört bir yanından çok sayıda politikacı ve iş insanının off-shore bağlantılarını ortaya çıkaran Paradise Papers’ta Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın damadı Enerji Bakanı Berat Albayrak’ın ağabeyi Serhat Albayrak’ın da ismi geçiyor. Serhat Albayrak, belgelere göre Malta’da bir off-shore şirketle bağlantılı görünüyor. Frocks International Trading Ltd adlı şirkette Albayrak’ın yanı sıra Çalık Holding çalışanları Mehmet Gökdemir, Murat Tarı ve Şafak Karaaslan şirket yetkilileri arasında bulunuyor. Murat Tarı 2000-2005 yılları arasında Çalık Holding’de genel müdür olarak görev yaptı. Mehmet Gökdemir Çalık Holding’e bağlı GAP Tekstil yönetim kurulu üyesi, Şafak Karaaslan Çalık Holding’in dış ilişkiler sorumlusu. Serhat Albayrak da söz konusu dönemde Çalık Holding genel müdürlüğünü yürütüyordu.