Ana içeriğe atla

14 milyar dolarlık atık nasıl zehirliyor?

Türkiye’nin hurda ve atık ithalatı son 20 yılda 26 kat arttı. Atık ithalatına sadece geçen yıl 14 milyar dolar ödendi. Uzmanlara göre atıklara yönelik denetimler yetersiz.

Pelin Ünker 

© Deutsche Welle Türkçe

Brezilya’dan söküm için İzmir-Aliağa’ya getirilecek São Paulo gemisi, içerdiği asbest nedeniyle tepkiye yol açarken, gözler Türkiye’nin hurda ve atık ithalatına çevrildi.

Ticaret Bakanlığı’nın açıkladığı resmi verilere göre Türkiye’nin hurda ve atık ithalatı 2001'deki yaklaşık 543 milyon dolar seviyesinden 2021'de 14 milyar dolara ulaştı. Buna göre son 20 yılda bu alandaki ithalatta yaklaşık 26 kat artış yaşandı.

Resmi veriler, 2001 ve öncesinde milyon dolarlarla ölçülen atık ithalatının 2002 yılından itibaren milyar dolarlı seviyelere ulaştığını gösteriyor. Bu yılın ilk altı ayında ise 6,8 milyar dolarlık hurda ve atık ithalatı yapılmış durumda.

Neler ithal ediliyor?

Resmi yönetmeliklere göre ithalatı serbest olan atıklar arasında kurşun-asitli akümülatörler, galvanizli matlar, PET'ler, etilen-stiren polimerler, atık alüminyum oksit, bakır, çinko, çelik ve nikel bataryalar bulunuyor.

Peki satılan envai çeşit atık için neden Türkiye tercih ediliyor?

Çevre Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi Yönetim Kurulu Üyesi ve tehlikeli maddeler uzmanı olan çevre mühendisi Utku Fırat’a göre Avrupa, Türkiye’ye gönderdiği atıkları kendi standartları, kendi normları içerisinde değerlendiremiyor. Temel problem buradan kaynaklanıyor.

DW Türkçe’ye konuşan Fırat, 2018 yılı itibariyle Çin, Malezya, Tayland gibi ülkelerin atık ithalatını yasaklamasıyla Avrupa’nın bir çıkmaza girdiğini ve bu noktada Türkiye’yi bir kurtarıcı olarak gördüğünü söylüyor. Fırat, 2004-2020 yılları arasında Türkiye’ye Avrupa’dan atık ithalatının 196 kat arttığını belirterek "Örneğin Britanya'da başta plastik, metal, kâğıt ve cam olmak üzere geri dönüştürebilir nitelikte denilen atıkların ancak yüzde 10'unu geri dönüştürebiliyorlar. Kalan yüzde 90’ını ise ihraç ediyorlar" diyor.

2004-2007 yılları arasında Çevre ve Orman Bakanlığı’nda müsteşar olan çevre mühendisi Prof. Dr. Mustafa Öztürk de Türkiye’nin atık ithalatının iki temel nedenden dolayı arttığı görüşünde. DW Türkçe’ye konuşan Öztürk, bu nedenleri çevresel önlemlerin-hassasiyetin düşük olması ve ucuz iş gücü maliyeti olarak sıralıyor ve şöyle devam ediyor: 

"İşlenen atıklarla ilgili standartlar Avrupa Birliği normlarında olduğu zaman, hatta çalışma ortamı da o standartlarda olduğu zaman Türkiye'ye atık gelmesi mümkün değil."

Bakanlık "hammadde" diyor

Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı, gelen hurda metal, plastik ve tehlikeli kimyasallar içeren atıkların sanayide hammadde olarak değerlendirildiği ve ekonomiye katkı sağladığını savunuyor. 

Ancak hurda ve atıkların sanayide kullanımının yönetmeliklere uygun yapılıp yapılmadığı konusunda soru işaretleri var. Uzmanlar atıkların kullanılma ve bertaraf edilme sürecinde büyük bir denetim açığı olduğu konusunda uyarıyor.

Çevre Mühendisleri Odası’ndan Utku Fırat, "Bakanlık şunu söylüyor diyor ki git bu tesisi benim adıma denetle. Bir problem olursa da bana bunu bildir diyor kabaca. Ama siz ücretinizi o denetlediğiniz tesisten alıyorsunuz. Yani ben zaten parasını aldığım tesisin yapmış olduğu bir uygunsuzluğu Bakanlığa nasıl iletebilirim" diye konuşuyor.

"Zayıf denetim mekanizması"

Yönetmelikler gereği hurda tesislerinin TAEK lisanslı radyasyon ölçüm cihazı bulundurması gerekiyor. Bu ölçüm cihazlarının da gerektiği gibi kullanılmadığını savunan Fırat, "Gelin çıkalım sokağa bakalım, 10 tane toplama ayırma tesisi dolaşalım. O cihazların hepsinin kutusunda jelatinli olarak durduğunu görürsünüz. Sadece kalibrasyon dönemleri geldiği zaman TAEK’e gönderilir, orada kalibrasyon yapılır, gelir ve tekrar rafa kaldırılır o cihazlar. Böyle bir denetimsizlikten bahsediyorum" ifadelerini kullanıyor.

Profesör Mustafa Öztürk ise ithal edilen atıklarla ilgili sağlıklı verilerin kamuoyuyla paylaşılmadığını belirtiyor. Öztürk’e göre Türkiye’ye giren atıklar uluslararası akredite kuruluşlar tarafından denetlenmeli. Eğer bu atıklar yüzde 1’in üzerinde yabancı madde içeriyorsa geri gönderilmeli.

"Ama böyle olmadığını görüyoruz" diyen Öztürk, Adana, Mersin, Kocaeli ve İzmir'de geri dönüşüm tesislerinde ayrıştırılıp geri kazanılamayan önemli miktarda atığın gelişi güzel yerlere döküldüğünü ve ciddi çevresel kirlilikler oluşturduğunu hatırlatıyor.

"Şeffaflık yok"

Çevre derneklerinin yaptığı araştırmalara göre Türkiye’deki farklı atık depolama alanlarından alınan numunelerde pek çok tehlikeli kimyasal çıktığını söyleyen Utku Fırat da "Tabi bunlar iddia, Bakanlık reddediyor. Ancak bunları basına yansıyan ölçüde biliyoruz. Hayatımıza ciddi sıkıntı yaratan tehlikeli toksik kimyasallar söz konusu. Bu alanın ciddi bir denetime tabi tutulması ve öncelikle bu kadar atık ithalatına gerek var mı, geri dönüşüm sektörü gerçekten hammadde bulamıyor mu sorgulanması gerek" diyor. 

Fırat, Türkiye’nin geri dönüşüm tesislerinin kapasitesinin çok üzerinde bir atık ithalatı yaptığı görüşünde. 

Geri dönüşüm sektöründe tamamen "kara düzen" yapılan bir operasyon olduğunu savunan Fırat şöyle devam ediyor:

"Bu atıkları ülkeye sokan taşımacılık şirketleri kimler? Bu işten para kazanan kim? Aldığımız atıkların ciddi şekilde analizleri yapılıyor mu? Yönetmeliklere bakıyorsunuz, fiziksel kontrol yapılır diyor. Fiziksel kontrolden sonra gerekli görülmesi halinde bu atıklar laboratuvara gönderilir diyor. Ciddi kimyasalların ülkeye girme potansiyelinin olduğu bir alan bu kadar zayıf bir denetim mekanizmasına terk edebilir mi?"

Ciddi sağlık riskleri var

Aynı zamanda işçi sağlığı ve iş güvenliği uzmanlığı da bulunan Fırat’a göre ithal atıkla birlikte PAH’lar PCB’ler ve ağır metaller gibi ciddi sağlık risklerine yol açan toksik kimyasallar da yurda giriyor. Utku Fırat, "Bunların hepsi şu anda herhangi bir ciddi bir denetime tabi tutulmadan ülkeye giriyor ve işte kimisi yakılan yakma tesislerinde havaya karışarak bütün canlılar tarafından solunuyor, kimisi vahşi depolama ile toprağa, suya karışıyor" diye konuşuyor.

Türkiye’de 2015 yılında çıkan yönetmelikle yüksek ısıya sahip olan bütün atıklar çimento fabrikalarında yakıt olarak kullanılabiliyor. Ayrıca elektrikli ark ocaklı demir çelik fabrikalarının tümü hurda demir çelikle çalışıyor. Uzmanlara göre bu fabrikaların filtrasyon sistemlerinin denetime tabi tutulup tutmadığı da tartışmalı.

Denetimlerin Bakanlık yerine çevre danışmanları üzerinden yapıldığını bunun da yetersiz olduğunu ifade eden Fırat, "Ölçüm cihazlarıyla buralardaki hava kalitesinin, emisyon değerlerinin sürekli ölçülmesi gerek. Ancak biz çok yakın zamanda termik santrale filtreyi takalım, mı takmayalım mı konusunu tartışıyorduk ülkede" hatırlatması yapıyor.

DW Türkçe’ye konuşan halk sağlığı uzmanı Prof. Dr. Onur Hamzaoğlu da elektrikli ark ocaklı demir çelik fabrikalarının en önemli bölümünün Kocaeli-Dilovası, İzmir-Aliağa ve İskenderun’da bulunduğuna değiniyor. Hamzaoğlu, "Bu hurdaların temel kaynağı birincisi savaşlar, bomba artıkları, tanklar, tüfekler, patlamamış bombalar, ikincisi gemi sökümüyle elde edilen hurdalar. Eski tarihli gemilerin hepsinde zaten asbest var. Bunlar çok zararlı. Tek bir asbest lifi bile akciğere ulaşabiliyor ve akciğer kanserine yol açıyor. Hurda demir çelik fabrikaları var olduğu sürece kaynak olarak hem yurtdışından hurda metal ithalatı yapılmaya hem de hurda gemiler söküm için gelmeye devam edecek" diye konuşuyor.

Maliyeti az olan girişimlerin doğa tahribatı ve insan sağlığına olumsuz etkilerinin yüksek olduğunu dile getiren Hamzaoğlu’na göre, çevresel problemlere yol açan, halk ve işçi sağlığını etkileyen bu soruna karşı uluslararası iş birliği ile mücadele süreci şart.

"Türkiye kendi atığını değerlendirmiyor"

Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakan Yardımcısı Prof. Dr. Mehmet Emin Birpınar’ın paylaştığı verilere göre 2021 yılında 12,7 milyon ton metal atık, 685 bin ton plastik atık, 1,2 milyon ton atık kâğıt, yaklaşık 55 bin ton da cam atık ithalatı yapıldı.

Ancak uzmanlar Türkiye kendi atığını değerlendirse sanayideki hammadde ihtiyacının ithalat yapılmadan karşılanacağı görüşünde.

"650 milyon euro kaynak sağlayabilir"

Türkiye’de dört buçuk milyon ton plastik atık çöpe giderken Avrupa ülkelerinden tonlarca plastik atık ithal edildiğini dile getiren Prof. Dr. Mustafa Öztürk, Türkiye’nin kendi atıklarını geri kazanması halinde 650 milyon euroya yakın gelir elde edebileceğini söylüyor. Öztürk, "Böyle bir kaynağımızı biz çöpe atıyoruz. Ama yabancı ülkelerin atığını değerlendirerek diyoruz ki biz döngüsel ekonomiye katkı veriyoruz. Yabancının atığıyla döngüsel ekonomi olur mu" diyor.

Öztürk’ün verdiği bilgiye göre Türkiye’de yaklaşık 34 milyon ton atık bulunuyor. Bu atıkların ise yüzde 65’i çevreyle uyumlu olmaya depolama alanlarına gidiyor. Sıfır atık projesi uygulayan ülkelerin hiçbirinde yurt dışından atık ithal edilmediğini ifade eden Öztürk, "Sıfır atık projesinde hedefe ulaşmak istiyorsanız. İthal, plastik atık ve benzeri atıkların Türkiye'ye girişini kesinlikle yasaklamanız lazım" diye konuşuyor.

14 milyar dolarlık atık nasıl zehirliyor? - DW Türkçe


















Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

IMF Karşıtı Annenin IMF Uzmanı Kızı

Cumhuriyet Halk Partisi Parti Meclisi üyeliğine seçilen Bilkent Üniversitesi Ekonomi Bölümü Başkanı ve IMF eski ekonomisti Doç. Dr. Selin Sayek Böke , üniversitede iktisat eğitimi alma kararının hayatının en güzel hatası olduğunu söylüyor. Anne Selin Sayek Böke ile ekonomist Selin Sayek Böke arasındaki dengeyi annesinden ilham alarak koruduğunu vurgulayan Böke, "CHP'de herkesin daha mutlu, refah içinde yaşayabileceği ekonomik ortamı sağlayacak politikalar üretilmesine katkıda bulunarak bunları somutlaştırmaya katkıda bulunacağım" diyor. Dünya Bankası ve IMF kariyerine sahip, güleryüzlü ve sıkı bir makro iktisatçı olarak bilinen Selin Sayek Böke ile CHP Parti Meclisi üyeliğinden annesi Türk Tabipler Birliği eski Başkanı Füsun Sayek ile olan ilişkisine kadar birçok konuyu masaya yatırdık. Böke, 11 yaşındayken kardeşi ile 'gazetecilik oyunu' oynadıklarını, hazırladıkları gazeteye ekonomi yazılarını yazdığını paylaşıyor. Kendisini ekonomi alanına yönle

İran, Sıtkı Ayan’dan sorulur

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve oğlu Bilal Erdoğan arasında geçtiği iddia edilen ikinci telefon görüşmesinde adı geçen işadamı Sıtkı Ayan, özellikle AKP döneminde parlayan isimlerin başında geliyor. WikiLeaks belgelerinde de adı geçen Sıtkı Ayan’ın ismi İran ile yapılan ticari anlaşmalar ve yüksek devlet teşvikleriyle anılıyor.   Sivas’ın Gölova beldesinde doğup büyüyen Sıtkı Ayan, İstanbul İmam Hatip Lisesi ve Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’ni bitirdi. Mesleğini icra yerine petrol işine girdi. Ayan’ın, İran ve Sudan’da petrol ve doğalgaz sahalarıyla ilgili yatırımları bulunuyor. WikiLeaks belgelerine göre ABD Ankara Büyükelçiliği’nden gönderilen kripto, Başbakan Erdoğan’ın İran’daki etkinliğini ve ilişkisini ortaya koyuyordu. ABD elçiliğinin belgesinde, 22 Şubat’ta Türk gazetelerinde İran ile Türkiye arasında müşterek bir yatırım projesi imzalandığı ve buna göre kurulacak olan yeni bir doğalgaz boru hattının, İran gazını Türkiye üzerinden Avrupa’ya taşıyacağı belirtiliy

Panama Belgeleri: Hayyam Bey'in cenneti

Panama belgelerine göre Hayyam Garipoğlu, Sümerbank’a el konulmadan önce Niue’de bir şirket kurdu. Yaptığı açıklamada “Niue’nun adını bile duymadım” dedi. Panama belgelerinde, Türkiye tarihinin en büyük banka batırma olayına imzasını atan Hayyam Garipoğlu’nun da dört off-shore şirketi ile yer aldığı ortaya çıktı. Belgelere göre Garipoğlu’nun, Sümerbank davasında adı geçen Olsten Marketing Co Ltd’nin yanı sıra üç ayrı off-shore şirketi daha var. Bu şirketlerden biri Olsten Marketing’in kapatılmasından hemen sonra kurulan Niue merkezli Unitrade International Ltd olsa da Garipoğlu, Niue’nun neresi olduğunu dahi bilmediğini ifade ederek bu şirketin kendisine ait olduğunu yalanladı. Olsten, Mossfon müşterisi Sümerbank ile ilgili dava dosyasına göre Garipoğlu, Sümerbank’a el konulmadan bir gün önce, kendisine ait olan Romania International Bank’a 8 milyon dolar transfer etti, buradan da yine kendi paravan şirketi Olsten Marketing’in hesabına aktardı. Panama belgelerine göre

#ParadisePapers: Off-shore biraderler

Berat ve Serhat Albayrak’ın Çalık Holding’de yönetici olduğu dönemde holdinge bağlı çok sayıda off-shore şirketi kurulmuş. Serhat Albayrak bu şirketlerden birinin bizzat direktörü. Dünyanın dört bir yanından çok sayıda politikacı ve iş insanının off-shore bağlantılarını ortaya çıkaran Paradise Papers’ta Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın damadı Enerji Bakanı Berat Albayrak’ın ağabeyi Serhat Albayrak’ın da ismi geçiyor. Serhat Albayrak, belgelere göre Malta’da bir off-shore şirketle bağlantılı görünüyor. Frocks International Trading Ltd adlı şirkette Albayrak’ın yanı sıra Çalık Holding çalışanları Mehmet Gökdemir, Murat Tarı ve Şafak Karaaslan şirket yetkilileri arasında bulunuyor. Murat Tarı 2000-2005 yılları arasında Çalık Holding’de genel müdür olarak görev yaptı. Mehmet Gökdemir Çalık Holding’e bağlı GAP Tekstil yönetim kurulu üyesi, Şafak Karaaslan Çalık Holding’in dış ilişkiler sorumlusu. Serhat Albayrak da söz konusu dönemde Çalık Holding genel müdürlüğünü yürütüyordu.