Ana içeriğe atla

Cezaevlerinde salgına karşı tedbirler yetersiz mi?

Tutuklu ve hükümlü yakınları cezaevlerindeki uygulamaların salgını yaydığına dair ciddi iddialar öne sürüyor. İddiaları, Meclis insan haklarını inceleme komisyonunun AKP'li başkanvekili Hüseyin Yayman'a sorduk.


Koronavirüs salgınının tehdit ettiği en riskli alanların başında cezaevleri geliyor. Bu kapsamda Adalet Bakanlığı 13 Mart'ta cezaevlerine ilişkin bir dizi tedbir açıkladı. Bakanlık, 13 Nisan'da ise cezaevinde ilk COVID-19 vakasının görüldüğünü duyurdu.
Hükümet yetkilileri, şimdiye dek ciddi tedbirler alındığını, konunun takipçisi olduklarını belirtiyor. Ancak tutuklu ve hükümlü yakınlarının, cezaevi uygulamalarının, COVID-19'un mahpuslar arasında yayılmasına neden olduğu iddiaları artıyor. İddiaya göre tutuklular, hayatlarının risk altında olduğundan endişeli.
"Test yapılmasın deniyor"
Silivri Cezaevi'nde bulunan bir mahkum, ağır vakalar dışında tutuklu ve hükümlere test yapılmadığını öne sürüyor. Mahkum, eşi Y.S.'nin DW Türkçe'ye ilettiği telefon konuşması kaydında, eşine cezaevi koşullarını şöyle anlatıyor: "Savcılık Silivri Cezaevi'ndeki vaka sayısını 44 olarak açıkladı ama B10 koğuşunda 31, B12 koğuşunda 24 tane pozitif vaka varmış. Böyle olunca diyorlar ki bunlar, test yapılmasın, böyle kronik vaka olan olursa yani yerinden kalkamayacak gibi olan olursa ancak onlara test yapılsın. Onun haricinde test yapılmasını Bakanlık istemiyor. Yasak. Olur mu böyle şey dedik doktora ısrar edince bizi hastaneye gönderdi. 8 kişiden yedimiz pozitif çıktık. Şu an muhtemelen bizim koğuşta da hastalananlar var. Yani koğuşun tamamı hasta şu anda."
Mahkum, telefon görüşmesinde, test sonuçları belli olmadan karantina koğuşuna alındıklarını ancak içlerinden birinin testinin negatif çıktığını, bu mahkumun da muhtemelen negatif koğuşuna gönderileceğini öne sürüyor. Aynı mahkum endişesini şu sözlerle anlatıyor: "Burada zaten karantina marantina diye bir durum yok. Kendi kendine iyileşirsen iyileşirsin. Onun haricinde ölürsen öleceksin yapacak başka bir şey yok. Kimsenin umarında değilsin zaten burada. Kimsenin umrunda değilsin hem de."
"Pozitif vakalar 39 kişilik koğuşta"
Tutuklu yakınlarının iddiasına göre, cezaevinde tüm mahkumlara test yapılmıyor. Diğer yandan koronavirüs semptomları gösterip de test sonucu negatif çıktığı için kaldıkları koğuşa geri gönderilenler vasıtasıyla virüs mahpuslar arasında yayılıyor.
Karantina koğuşlarının çok kalabalık olduğu da iddialar arasında.
DW Türkçe'ye konuşan tutuklu yakını Ş.S., Silivri Cezaevi'nde tutuklu olan eşinin karantina koğuşunda olduğunu ve bu koğuşta testi pozitif çıkan 39 mahpusun bir arada tutulduğunu söylüyor. Kendilerine daha önce karantina koğuşlarının 7-8 kişilik koğuşlar olduğu bilgisinin verildiğini belirten Ş.S., cezaevi müdürünün 39 kişilik rakamı avukatlarına teyit ettiğini öne sürüyor.
Ş.S., eşinin aktardığına göre, koğuşta 39 kişi olmasına rağmen yemeklerinin 15 kişilik verildiğini, temizlik ve hijyenin kısıtlı olduğunu, en son 3 gün önce ateşlerinin ölçüldüğünü, bunun da gardiyanlar tarafından içeriye girilmeden kapının mazgalına yaklaşılarak yapıldığını, cezaevinde yeterli gardiyan olmadığı için mahpusların seslerini duyuramadıklarını iddia ediyor.
AKP Hatay Milletvekili Hüseyin Yayman
AKP Hatay Milletvekili Hüseyin Yayman
"Önlemleri takip ediyoruz"
DW Türkçe'ye konuşan AKP Hatay Milletvekili ve TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Başkan Yardımcısı Hüseyin Yayman ise iddialara karşı Adalet Bakanlığı ile sürekli temasta olduklarını ve bakanlığın gerekli önlemleri aldığını söylüyor.
Hüseyin Yayman, komisyon olarak insan hakları meselesini siyasetin üstünde bir konu olarak gördüklerini belirterek "Korona meselesinde de çok duyarlı bir biçimde bu konuyu takip ediyoruz. Sürekli Adalet Bakanımızla, Adalet Bakan Yardımcımızla, Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürümüzle bu meseleyi takip etmekteyiz. Şimdiye kadar çok ciddi tedbirler alındı. Alınmaya devam ediyor" diyor.
Cezaevlerinde korona salgınından dolayı hayatını kaybeden vatandaşların "Yok denecek kadar az" olduğunu ifade eden Yayman "Çünkü salgın başladığı andan itibaren biz de cezaevlerimizle sürekli temas halinde olduk. İktidar, muhalefet ayrımı gözetmeksizin. Çünkü biz bu meselenin insanı yaşat ki devlet yaşasın anlayışıyla ilişkili olduğunu düşünüyoruz" diye konuşuyor.
"Asla müsaade etmeyiz"
Türkiye Cumhuriyeti devletinin şeffaf bir hukuk devleti olduğunun altını çizen Yayman, "Anayasamız var, kanunlarımız var. Ne dışarıdaki vatandaşlarımızın ne cezaevlerindeki vatandaşlarımızın korona salgını nedeniyle, sağlık sebepleri nedeniyle hayatını kaybetmesine asla müsaade etmeyiz. Çok önemli tedbirler alındı. Yerel yönetimlerle ve adalet bakanlığımızla bu konuları beraber ele aldık, ele almaya devam ediyoruz. Cezaevleri ziyaretlerimizi korona salgını nedeniyle maalesef durdurmak zorunda kaldık ama salgın geçer geçmez tekrar cezaevleri ziyaretlerimiz devam edecek" diyor.
Adalet Bakanlığı’nın salgının cezaevlerine yayılmasını engellemek için aldığı tedbirler kapsamında açık ve kapalı ceza infaz kurumlarındaki avukat ziyareti dahil bütün görüşler, hükümlülerin dışarıyla temasının mümkün olduğu kurum dışı çalışma, lokanta, sosyal tesis, açık cezaevlerindekilerin özel izin hakları ile birden fazla koğuşla birlikte yapılan faaliyet kısıtlamalarının süresi son olarak 30 Mayıs'a kadar ertelendi.
"Verdikleri bilgi sadece iyi"
Lokantalarda çalışan mahkumların izne çıkarılmasının cezaevlerinde yemek sıkıntısına yol açtığı iddia edilirken, tutuklu ve hükümlü yakınları, görüş kısıtlamasının ardından, telefonla bilgi almanın zorluğuna dikkat çekiyor.
16 Mayıs'ta cezaevini aradığında eşinin testinin pozitif çıktığını ve iki gündür hastanede olduğunu öğrenen tutuklu eşi S.E. de endişesini DW Türkçe'ye şu sözlerle anlatıyor: "Revir şans eseri açarsa diye gün içinde defalarca arıyorum. 18 Mayıs'ta aldığım tek iyi haber eşimin ikinci testinin negatif çıktığı. Fakat kendisiyle hiçbir iletişim kuramıyoruz. Eşim hâlâ kampüs hastanesinde. En büyük endişemiz acaba hastaneden çıktıktan sonra ne olacak?"
S.E., Silivri 7 no'lu cezaevinde aile telefon görüşmesi için koğuşlarından çıkan mahkumlara ilk kez 11 Mayıs'ta maske ve eldiven verildiğini iddia ediyor.
Tutuklu yakını S.Ş. ise "Verdikleri bilgi sadece iyi. Ben eşimin hastalığını E-Nabız uygulamasından öğrendim. Şimdi ise uygulama üzerinden takip edemiyorum. Neden E-Nabız sisteminden takip edemiyoruz sorusu karşısında da artık E-Nabız sistemine kayıtların girilemeyeceğini söylediler" diyor.
CHP İstanbul Milletvekili Sezgin Tanrıkulu
CHP İstanbul Milletvekili Sezgin Tanrıkulu
Son açıklama 28 Nisan'da yapıldı
Adalet Bakanlığı en son 28 Nisan'da cezaevlerinde 120 tutuklu ve hükümlünün koronavirüse yakalandığını, üç hükümlünün de hayatını kaybettiğini açıklamıştı. Bakırköy başsavcılığı da 8 Mayıs'ta Silivri'de 44 tutuklu ve hükümlünün COVID-19 testinin pozitif çıktığını duyurdu.
CHP İstanbul Milletvekili ve TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Başkanvekili Sezgin Tanrıkulu resmi makamlardan uzun süre açıklama yapılmamasının endişeyi artırdığını vurguluyor.
Tanrıkulu, "Yakınları cezaevlerindeki tutukluları ziyaret edemiyorlar. Ancak telefon imkanları var. Avukatların görüşme imkanları çok sınırlandı. Bizlerin görüşme yapması mümkün değil. O nedenle tek çare Adalet Bakanlığının düzenli bilgi vermesi. O da mümkün olmadı" diyor. Cezaevlerinin sağlık, beslenme, izolasyon ve hijyen bakımından en riskli alanlar olduğuna dikkat çeken Tanrıkulu karantinanın hangi boyutta olduğu, kaç hastanın olduğu, kaç hastanın pozitif çıktığı, pozitif çıkanların hangi durumda olduğu konusunda Adalet Bakanlığı tarafından bilgilendirme yapılması gerektiğini söylüyor.
Adalet Bakanlığı’ndan yanıt yok
İddialara ilişkin mail üzerinden ulaştığımız Adalet Bakanlığı ise sorularımıza yanıt vermedi. HDP Kocaeli Milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu da geçen hafta konuyla ilgili soru önergesi vermişti.
Ancak bakanlıktan koronavirüse yakalanan tutukluların nasıl izole edildiği, kaç kişilik koğuşlarda kalındığı, tüm mahpuslara düzenli test yapılıp yapılmadığı ve gelen şikayetler karşısında bir adım atılıp atılmayacağına ilişkin bir açıklama yapılmadı.
Tutuklu ve hükümlü yakınları cezaevi koşullarının düzeltilmesini talep ederken, insan hakları savunucuları cezaevlerindeki iddialara ilişkin Adalet Bakanlığı’ndan açıklama bekliyor.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

IMF Karşıtı Annenin IMF Uzmanı Kızı

Cumhuriyet Halk Partisi Parti Meclisi üyeliğine seçilen Bilkent Üniversitesi Ekonomi Bölümü Başkanı ve IMF eski ekonomisti Doç. Dr. Selin Sayek Böke , üniversitede iktisat eğitimi alma kararının hayatının en güzel hatası olduğunu söylüyor. Anne Selin Sayek Böke ile ekonomist Selin Sayek Böke arasındaki dengeyi annesinden ilham alarak koruduğunu vurgulayan Böke, "CHP'de herkesin daha mutlu, refah içinde yaşayabileceği ekonomik ortamı sağlayacak politikalar üretilmesine katkıda bulunarak bunları somutlaştırmaya katkıda bulunacağım" diyor. Dünya Bankası ve IMF kariyerine sahip, güleryüzlü ve sıkı bir makro iktisatçı olarak bilinen Selin Sayek Böke ile CHP Parti Meclisi üyeliğinden annesi Türk Tabipler Birliği eski Başkanı Füsun Sayek ile olan ilişkisine kadar birçok konuyu masaya yatırdık. Böke, 11 yaşındayken kardeşi ile 'gazetecilik oyunu' oynadıklarını, hazırladıkları gazeteye ekonomi yazılarını yazdığını paylaşıyor. Kendisini ekonomi alanına yönle

İran, Sıtkı Ayan’dan sorulur

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve oğlu Bilal Erdoğan arasında geçtiği iddia edilen ikinci telefon görüşmesinde adı geçen işadamı Sıtkı Ayan, özellikle AKP döneminde parlayan isimlerin başında geliyor. WikiLeaks belgelerinde de adı geçen Sıtkı Ayan’ın ismi İran ile yapılan ticari anlaşmalar ve yüksek devlet teşvikleriyle anılıyor.   Sivas’ın Gölova beldesinde doğup büyüyen Sıtkı Ayan, İstanbul İmam Hatip Lisesi ve Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’ni bitirdi. Mesleğini icra yerine petrol işine girdi. Ayan’ın, İran ve Sudan’da petrol ve doğalgaz sahalarıyla ilgili yatırımları bulunuyor. WikiLeaks belgelerine göre ABD Ankara Büyükelçiliği’nden gönderilen kripto, Başbakan Erdoğan’ın İran’daki etkinliğini ve ilişkisini ortaya koyuyordu. ABD elçiliğinin belgesinde, 22 Şubat’ta Türk gazetelerinde İran ile Türkiye arasında müşterek bir yatırım projesi imzalandığı ve buna göre kurulacak olan yeni bir doğalgaz boru hattının, İran gazını Türkiye üzerinden Avrupa’ya taşıyacağı belirtiliy

Panama Belgeleri: Hayyam Bey'in cenneti

Panama belgelerine göre Hayyam Garipoğlu, Sümerbank’a el konulmadan önce Niue’de bir şirket kurdu. Yaptığı açıklamada “Niue’nun adını bile duymadım” dedi. Panama belgelerinde, Türkiye tarihinin en büyük banka batırma olayına imzasını atan Hayyam Garipoğlu’nun da dört off-shore şirketi ile yer aldığı ortaya çıktı. Belgelere göre Garipoğlu’nun, Sümerbank davasında adı geçen Olsten Marketing Co Ltd’nin yanı sıra üç ayrı off-shore şirketi daha var. Bu şirketlerden biri Olsten Marketing’in kapatılmasından hemen sonra kurulan Niue merkezli Unitrade International Ltd olsa da Garipoğlu, Niue’nun neresi olduğunu dahi bilmediğini ifade ederek bu şirketin kendisine ait olduğunu yalanladı. Olsten, Mossfon müşterisi Sümerbank ile ilgili dava dosyasına göre Garipoğlu, Sümerbank’a el konulmadan bir gün önce, kendisine ait olan Romania International Bank’a 8 milyon dolar transfer etti, buradan da yine kendi paravan şirketi Olsten Marketing’in hesabına aktardı. Panama belgelerine göre

#ParadisePapers: Off-shore biraderler

Berat ve Serhat Albayrak’ın Çalık Holding’de yönetici olduğu dönemde holdinge bağlı çok sayıda off-shore şirketi kurulmuş. Serhat Albayrak bu şirketlerden birinin bizzat direktörü. Dünyanın dört bir yanından çok sayıda politikacı ve iş insanının off-shore bağlantılarını ortaya çıkaran Paradise Papers’ta Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın damadı Enerji Bakanı Berat Albayrak’ın ağabeyi Serhat Albayrak’ın da ismi geçiyor. Serhat Albayrak, belgelere göre Malta’da bir off-shore şirketle bağlantılı görünüyor. Frocks International Trading Ltd adlı şirkette Albayrak’ın yanı sıra Çalık Holding çalışanları Mehmet Gökdemir, Murat Tarı ve Şafak Karaaslan şirket yetkilileri arasında bulunuyor. Murat Tarı 2000-2005 yılları arasında Çalık Holding’de genel müdür olarak görev yaptı. Mehmet Gökdemir Çalık Holding’e bağlı GAP Tekstil yönetim kurulu üyesi, Şafak Karaaslan Çalık Holding’in dış ilişkiler sorumlusu. Serhat Albayrak da söz konusu dönemde Çalık Holding genel müdürlüğünü yürütüyordu.