IŞİD davalarında kamu yetkililerinin yargılanmaması ve Türkiye’de göz altına alınan IŞİD’lilerin sınırdan nasıl giriş çıkış yaptığına yönelik bilinmezlik, devletin IŞİD’le mücadelesine dair soru işaretleri yaratıyor.
IŞİD lideri Ebubekir el Bağdadi, Amerika Birleşik Devletleri’nin (ABD), Türkiye’nin 12 askeri gözlem noktasının bulunduğu İdlib’de düzenlediği askeri operasyon sonucu öldürüldü. İkinci bir operasyonla da yine Türkiye’nin kontrolündeki Cerablus’ta Bağdadi’nin halefi olarak görülen IŞİD sözcüsü Ebu Hasan el Muhacir’in öldürüldüğü açıklandı. IŞİD tarafından da doğrulanan operasyonlar, Türkiye için ise "IŞİD’le yeterince mücadele ediliyor mu?" tartışmalarına neden oldu.
SDG’nin iddiaları
Operasyonların ardından spekülasyonlar da arttı. Suriye Demokratik Güçleri (SDG) tarafından IŞİD güvenlik biriminden Seyit el Eymen’in de Cerablus’ta yakalandığı iddia edildi. SDG, Bağdadi ve yakınlarının Türkiye’ye birden fazla giriş çıkış yaptığı yönünde ciddi bir iddia da öne sürdü. Ancak bu iddialar bağımsız kaynaklarca teyit edilmedi.
Eski MİT Müsteşar Yardımcısı Cevat Öneş, SDG’nin iddialarını spekülatif olarak değerlendiriyor. DW Türkçe’ye konuşan Öneş, "Türkiye ile ilişki kurmak isteniyor. Türkiye, Bağdadi’yi yaratan örgütlerle mücadele etmek zorunda. Türkiye kamuoyu da bu mücadelenin arkasında. Böylesine bağlantılar şu an için mümkün değil" diyor.
Gazeteci-yazar Erk Acarer ise Bağdadi ve el Muhacir’in öldürülmesinin ardından uluslararası kamuoyunda Türkiye’nin "bölgeyi koruduğuna dair" taahhütlerini yerine getiremediği algısı oluştuğuna dikkat çekiyor. DW Türkçe’ye konuşan Acarer, SDG’nin İdlib’de çatışmaların şiddetlendiği son dönemde bu bölgeden Türkiye’ye 3 bine yakın Suriyeli’nin geçtiği iddiasını da aktarıyor. Acarer’e göre bu iddialarla birlikte Türkiye’nin terör gruplarına göz yumduğu ya da bundan haberdar olmadığı algısının ikisi de sıkıntılı.
Sınırdan geçiş tartışmaları
Türkiye’deki IŞİD hücrelerinin düzenlediği bombalı saldırılar ve terör örgütü militanlarının sınırdan giriş çıkışlarıyla ilgili geçmişte yaşanan tartışmalar da bu algının bir parçası.
Cevat Öneş, 2011’de Suriye’deki iç savaşın başladığı dönemlerde sınırların kontrol edilemediği, Türkiye’den çeşitli terör unsurlarının da geçtiği, bu bölgeyi güzergah olarak kullandığı ve sınırlarda yeterli kontrolün sağlanamadığı iddialarını hatırlatıyor.
Öneş, bugün için ise bu iddiaların ortadan kalktığını düşünüyor. Türkiye’nin IŞİD’le ve kurumsal yapılarıyla mücadele ettiğini belirten Öneş, bunun en önemli göstergesinin de "Barış Pınarı Harekatı" olduğu görüşünde.
Son yıllarda Türkiye’nin çeşitli kentlerinde yapılan operasyonlarda IŞİD’lilerin yakalandığı bilgisi geliyor. Ancak IŞİD’lilerin bu illere gelinceye kadar neden yakalanmadığı bir soru işareti olarak duruyor. En son Eylül 2019’da İzmir'de IŞİD’li Muhammed Ramadan'ın, göçmen grubun arasına karışarak Türkiye'ye giriş yaptığı ve yurt dışına geçme hazırlığındayken yakalandığı belirtildi. Yine geçen ay Adana’da, IŞİD üyesi oldukları iddiasıyla, "uyuyan hücre evinde" gözaltına alınan 3 Suriyeli sınır dışı edildi, İstanbul’da da 8 kişi aynı iddia ile gözaltına alındı. 28 Ekim'de Ankara’da yabancı uyruklu 20 şüpheli, Samsun'da ise 12 Iraklı IŞİD ile irtibatlı oldukları gerekçesiyle gözaltına alındı.
Sınır illerde taban buldu
IŞİD’in Türkiye’deki hücresel yapılanmasını anlamak için ise Türkiye’deki IŞİD eylemlerine bakmak gerekiyor. IŞİD’in 2013’ten 2016’ya kadar Türkiye’nin pek çok ilinde örgütlendiği biliniyor. Hatay, Adıyaman, Gaziantep, Kilis ve Şanlıurfa’da kendine taban bulan IŞİD, İstanbul, Ankara, İzmir ve Adana gibi büyük şehirlerde de varlığını hissettirdi.
2015 yılında IŞİD'e yakınlığıyla bilinen yayın organlarının çağrısıyla İstanbul Ömerli’deki piknik alanında yüzlerce kişinin katıldığı bayram namazı kılındı. IŞİD'in Türkiye'deki önemli isimlerinden olduğu öne sürülen ‘Ebu Hanzala' kod adlı Halis Bayancuk’un kıldırdığı iddia edilen bayram namazı sonrası cihat çağrısı yapıldı.
Gazete Duvar’ın haberine göre ise IŞİD’in Telafer emirlerinden olduğu belirtilen bir kişi 2018’de Ankara Keçiören’de Erkan Ataman Karakolu’na iki sokak ötede bir apartmanda ev kiraladı. Buraya kaçırıp tecavüz ettiği Ezidi kadını getirdi. Kadın, Ekim 2018’de doğum yaptı. IŞİD’li de bu sırada Ankara’ya sık sık gidip geldi. Ezidi kadın, bebeği sekiz aylıkken abisinin aramaları sonucu birkaç ay önce kurtarıldı. IŞİD emirinin şu an tutuklu olup olmadığına dair bir bilgiye ulaşılamadı.
Türkiye’deki IŞİD katliamlarıyla ilgili dava süreçleri de örgütle mücadele konusundaki soru işaretlerinden biri.
Kamu görevlileri yargılanmadı
Bunun en önemli örnekleri, Suruç, Diyarbakır ve Ankara katliamlarında yaşandı. Her üç katliamı da IŞİD’in Antep ve ona bağlı Adıyaman hücreleri gerçekleştirdi. Saldırı talimatını Gaziantep hücresinin verdiği, canlı bombaların ise Adıyaman’daki Dokumacılar adlı gruptan getirildiği ortaya çıktı. Düzenlenen saldırılarda, 5 Haziran 2015’te Diyarbakır’da 5, 20 Temmuz 2015’te Suruç’ta 34, 10 Ekim 2015’te Ankara’da 109 kişi yaşamını yitirirken, yüzlerce kişi yaralandı. Davalarda aynı isimler yargılandı.
10 Ekim Davası Avukat Komisyonu’ndan Nuray Özdoğan’a göre eğer Suruç katliamı ile ilgili ciddi bir soruşturma yürütülmüş olsaydı Ankara katliamı yaşanmayacaktı.
Ankara katliamı davasında, saldırıyla ilgili olay günü de dahil olmak üzere 66 istihbarat raporu olduğu, bu raporlarda bombacıların isimlerinin de yer aldığı ortaya çıktı.
Her üç davada da avukatlar katliamlarda devletin kurumlarının sorumluluğunun da araştırılması talep etti, ancak bu talepler reddedildi. Davanın ilk duruşmasında, sanıklardan biri, "ben Gaziantep Emniyeti’ne belimde silahla girip çıkardım" ifadelerini kullandı.
Avukat Nuray Özdoğan, DW Türkçe’ye yaptığı açıklamada, davalarda devletin sorumluluğuna işaret eden çok fazla delil olduğunu gördüklerini, çoğu delilin de Emniyet ve istihbarat birimlerinin bilgi vermemesi üzerine toplanamadığını belirtiyor.
Özdoğan, "Katliamlar gerçekleşmeden önce ve sonra devletin kurumlarının sorumluluğunun araştırılmasına yönelik bir soruşturma yürütülmesi gerekirdi. Hem yargı hem idari birimler bu taleplere ret kararı verdi" diyor.
Öte yandan söz konusu davalar, sadece katliamları gerçekleştiren IŞİD’lilerle sınırlandırıldı, IŞİD yapılanması bir bütün olarak incelenmedi.
Avukat Özdoğan, IŞİD ile ilgili gelinen sürece bakıldığında, avukatların yargılama sırasındaki taleplerinin ne kadar önemli olduğunun bir kez daha görüldüğünü belirtiyor.
"Zihniyetle mücadele edilmeli"
IŞİD, örgüt lideri Ebu Bekir el Bağdadi’nin öldürüldüğünü doğrulayarak, yeni liderin Ebu İbrahim el Haşimi el Kureyşi olduğunu açıkladı. Ancak örgütün Irak ve Suriye’de askeri anlamda bittiğinden söz ediliyor.
Cevat Öneş, "Bağdadi’nin öldürülmesi şüphesiz ki önemli. Bir terör örgütünün liderinin öldürülmesi örgütte önemli bir zaafiyet yaratır. Bugün IŞİD saha hakimiyeti bakımından önemini kaybetti. Tekrar kazanma olasılığı da yok" diyor.
Diğer yandan Öneş, IŞİD’in Irak, Ortadoğu ve komşu ülkelerde bir zihniyetin temsilcisi olduğuna ve bu zihniyeti destekleyen yapıları bulunduğuna dikkat çekiyor. Bu nedenle Öneş’e göre Bağdadi ortadan kalksa da IŞİD’in varlığı çeşitli gruplar üzerinden devam edecek. Öneş "IŞİD, Türkiye, Suriye, Ortadoğu ve hatta Avrupa’da tehdit olmayı sürdürecek. Bu zihniyetle mücadelede, özgürlükler, demokrasi ve hukuk sisteminin kurumsallaştırılması açısından tüm halklara görev düşmektedir" diye konuşuyor. IŞİD’in Türkiye’de yüzde olarak çok ciddi rakamlar olmamasına rağmen, ideolojik olarak yüzde 3'ler, 5’ler de olsa bir mevcudiyet bulabildiğine dikkat çeken Öneş, "Bu, tehdidin varlığını gösteriyor. Ortadoğu’da küresel güçlerin de rol aldığı iç savaşlarda ortaya çıkabilecek provokasyonlar da dikkate alınırsa gerek zihinsel olarak gerek askeri anlamda tedbirlerin alınması gerekir" diyor.
Erk Acarer de IŞİD’in askeri örgütlenme dışında çok büyük bir fikir örgütlenmesi olduğu görüşünde. Acarer, selefizm denilen fikrin Suriye savaşıyla birlikte radikal İslamı pek çok ülkeye yaydığı, Türkiye’nin de bu ülkelerden biri olduğunu vurguluyor.
"Fikri yapılanma sürüyor"
9 Haziran 2019’da Hatay Reyhanlı’da 2015’te IŞİD'e biat eden, daha sonra ÖSO’cu olan Abdülbasit el-Sarut için binlerce kişinin katıldığı kitlesel bir cenaze töreni düzenlendi. El-Sarut'un cenazesi daha sonra tekbirlerle Suriye’ye gönderildi. Erk Acarer’e göre bu örnek bile IŞİD felsefesinin Türkiye’de kök saldığının bir göstergesi.
Erk Acarer, 2013-2015 arasında Suriye’deki cihatçı bölgelerdeki durumun Gaziantep’e kopyalanmış olduğunu gördüklerini anlatıyor. Kasım 2015’te Gaziantep’te ellerinde IŞİD bayraklarını andıran siyah bayraklar olan bir grup araçlarla korna çalarak sokaklarda gösteri yapmış, IŞİD’in Paris saldırılarını kutladığı yorumları yapılmıştı. 1 Ekim’de ise IŞİD’in Tel Abyad emiri H.İ., Şanlıurfa’nın Akçakale ilçesinde yakalandı.
Sınır yerlerinin demografik yapısının Suriye iç savaşı ile birlikte değiştiğini söyleyen Acarer “Suriye’ye gidiş gelişler çok yoğundu. Cihat fikri böylece yayıldı. Bugün de bu fikir yapılanması devam ediyor” diyor.
Türkiye’nin IŞİD’e karşı bugüne kadarki tutumu ve Türkiye sınırında yaşanan son gelişmeler, uluslararası kamuoyunda bu konuyla ilgili tartışmaların devam edeceğini gösteriyor.
Yorumlar
Yorum Gönder