Ana içeriğe atla

Kurtlu yemekten, yemekhanede tahliyeye: Havalimanı işçilerinin öyküsü

Yemeğinde kurt, yatağında tahtakurusu çıkan işçiler yemekhanede yargılandı. Bir işçi hariç tüm tutuklu işçiler tahliye edildi. 

Havalimanı işçilerinin kurtlu yemek protestosuyla başlayan hak arama mücadelesi adliye yemekhanesinde devam etti. Aylar süren tutukluluğun ardından bir işçi hariç tüm işçiler tahliye edildi.



Önce tahtakurusuyla kalmaya zorlandılar, ardından birbirlerini görmedikleri hücrelerde... Dün ise adalet aramak için Gaziosmanpaşa Adliyesi’nin personel yemekhanesindeydiler. Evet, yanlış duymadınız bir yemekhanede. 

Üç aylık tutukluluğun ardından adalet geç de olsa yerini buldu. Mahkeme hakimi, işçilere isnat edilen suçlamaların alt ve üst sınırını baz alarak tahliyelerine karar verdi. İşçilerden Serhat Bilici'nin ise sorgusunun yapılmamasını göz önüne alarak tutukluluk halinin devamına karar verdi.

Tahliye kararının ardından hem duruşma salonunu, hem de adliye önünü dolduran ailelerin endişeli bekleyişi de son buldu. Aileler “Sonunda adalet yerini buldu” diyerek kucaklaştılar. 

Türkiye’de yargının durumunu özetleyen davalardan sadece biri tutuklu havalimanı işçilerinin hikayesi. Gelinen bu ironik nokta ise Türkiye’deki adalet açlığını simgeliyor adeta.

İstanbul Havalimanı yüklenici firması İGA’da kötü çalışma koşullarını protesto ettikleri için haklarında dava açılan 31’i tutuklu 61 kişinin yargılanması dün yapıldı. Üçüncü havalimanı inşaatında çalışan işçiler, tahtakurusu, pire, yemek sırası, kurtlu yemek, kötü çalışma koşullarına karşı eylemler düzenlemiş, bu eylemlerden paylarına düşen “kamu malına zarar verme, polise mukavemet, toplantı ve gösteri yürüyüşleri kanununa muhalefet, iş ve çalışma hürriyetinin ihlali” iddialarıyla tutuklanmak olmuştu. 

600 kadar işçi gözaltına alınırken bunlardan 31 işçi tutuklandı. Gaziosmanpaşa Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından hazırlanan iddianamede, 61 kişi hakkında dava açıldı. 

Aralarında DİSK’e bağlı Dev Yapı-İş Genel Başkanı Özgür Karabulut ve üç İnşaat-İş yöneticisinin de olduğu işçiler dün ilk kez hakim karşısına çıktı. İki saat gecikmeyle başlayan duruşma öncesi avukatlar, basın mensupları, sivil toplum kuruluşlarının temsilcileri, milletvekilleri ve aileler duruşma salonuna çevrilen yemekhane önünde uzun bir kuyruk oluşturdu. Bu sırada yemekhaneye sandalye taşınmaya devam ediyordu. 

Suç algısı yaratıldı
Duruşmaya ilk başta alınmayan gazeteciler milletvekillerinin araya girmesi ve hakimin verdiği izin sonucu salona gecikmeyle girebildi. 

Yemekhanede duruşma düzeni oluşturulmuştu. Hatta “Adalet mülkün temelidir” yazısı asılmıştı bile. Türk bayrağı ve Atatürk portresi de unutulmamıştı. ‘Şeklen’ her şey yasalara uygundu. Onlarca polis ve asker de salonda yerini almıştı.Önce işçi avukatları iddianameyle ilgili değerlendirmelerde bulundular. 

Avukat Kazım Bayraktar, iddianamede bir suç algısı yaratılmaya çalışıldığını belirterek “Sendikal faaliyetler suçtur demeye çalışan bu iddianame karşısında, bizim de bu faaliyetler, yasalardan gelen haktır diye bir çerçeve çizmeye ihtiyacımız var” dedi.

İddianamede suç delili olarak, işçilerin sendikacılarla, milletvekilleriyle görüşmesi, WhatsApp grubuna katılması, sendikal faaliyette bulunması gösteriliyor. Jandarmanın işçi koğuşlarına yaptığı baskın sırasında kırdığı kapılar da işçinin hanesine yazılmış. İşçilerin tehdit edildiği ya da darp edildiği ise iddianamede yer almıyor. 

Avukat Bayraktar, “Eylem sonrası işçilerle görüşmeye gelen sendikacılar da sanki bu eylemi yapmış gibi mala zarar verme suçlamasıyla tutuklandılar. IGA CEO’su Kadri Samsunlu, işçiler tutuklandıktan iki gün sonra ‘İşçiler haklıydı özür dilerim dedi’, işçiler halen tutuklu” dedi.

Avukat Songül Beydilli, hak aramanın suç unsuru haline getirildiğini vurgulayarak Anayasa ve uluslararası sözleşmeler örgütlenme hakkını güvence altına almıştır. Barışçıl eylem yapma hakkı vardır. Toplu eylem yapma hakkı yasaldır” dedi.

Avukat Yıldız İmrek, işçilerin yasadışı sorgulandığına dikkat çekti: “İşçilere karşı zor kullanılarak, dövülerek, hakaret edilerek cep telefonlarına el konulmuş, şifreleri elde edilerek görüntü ve WhatsApp tespitleri yapılmıştır.

Avukat Mürsel Ünder ise şunları söyledi: “Tamamen piyango usülü seçilmiş sanıklar-tutuklular, işten çıkarılan binlerce işçi, binlerce mağdur aile var. Dünyanın en büyük havalimanı yapılıyormuş. Dış güçler bizi kıskanıyormuş. Dünyanın en iyi denetimini yapın, iş güvenliğini sağlayın, tüm Türkiye böbürlensin. Biz bunları yok sayamayız.
Duruşma sırasında bir tutuklu işçi ise fenalık geçirdi. Ara ara jandarma görevlileriyle gergin anlar yaşandı. Tutuklu işçiler salonda bulunan bir jandarma görevlisinin başını sallayarak kendilerini tehdit ettiğini söylediler. 

Mahkeme hakimi Ayhan Arduç, avukatların iddianamenin değerlendirilmesi, derhal beraat taleplerini reddetti. İşçi ifadelerine geçildi. İfadelerinde işçilerin şu sorusu her şeyi açıklıyordu “Ya siz olsaydınız ne yapardınız?

‘Arkadaşım yaralandı’
Kimi arkadaşının ‘iş güvenliği yok’ diye yaralandığını anlattı, kimi ağır çalışma koşullarının kendilerinde yarattığı tahribatı.

İşçi Teyip Kırğın, 2500 lira maaş vaadiyle Siverek’ten geldiğini ama 1800 lira maaş aldığını, hiç izin yapmadığını söyledi. Herhangi bir şiddet eyleminde bulunmadığını belirten Kırğın, titreyen bir sesle şöyle devam etti: “Bir saat boyunca yağmur altında otobüs bekliyorduk. Kapısı kapanmayan otobüsler var. Akşamları verilen pudingin son kullanma tarihinin geçtiğini gördük. Dilekçe yazdığımız halde koğuşlar ilaçlanmadı, pislenmiş, küflenmiş yataklarda yatıyorduk. Arkadaşımı elektrik çarptı, tutanak bile tutulmadı. İşten çıkmak istedim, ‘Ekim sonuna kadar çalışmak zorundasın’ dediler. Bunlar eyleme katılmama neden oldu.

Ramazan Gözel de eyleme katılma sebebinin iş güvenliği olmadığı için üç buçuk metre yüksekten düşen kuzeni Cihan Sarıbulak olduğunu söyledi.

O sırada altı yaşında bir çocuk, tutuklu sanıklardan babası Özkan Özkanlı’ya el sallamaya çalışıyordu. Sanki bir oyundu bu. Sandalyelerin aralarında dolaşıyor, duruşmayı izleyenler de ona biskuvi ya da kek vermeye çalışıyordu. Saatler geçmişti çünkü. 

İşçiler ifade vermeye devam ettiler. Maaşını alamayan işçilerden, üniversite harçlığını çıkarmak için çalışana kadar hepsi amaçlarının hak arayışı olduğunu anlatıyordu. Hakim ise tek tek işçilere “Polise taş attın mı” diye soruyor, bu sırada bazı işçilere fotoğraflar gösteriyordu. 

Tutuklu sendikacılar ise sadece görevlerini yaptıklarını anlattılar.
İşçiler hem jandarma hem de IGA yetkilileri tarafından darp edildiklerini, vatan haini diye itham edildiklerini söylerken, hakimin ısrarlı bir şekilde yönelttiği “Konteynerin duvarına elinle vurdun mu” sorusu kulakları çınlattı.


Avukatların savunmalarıylla birlikte duruşma gece geç saatlere kadar sürdü. TSİ 22.30 sonrası açıklanan karara göre tutuklu işçilerden 30’u adli kontrol şartıyla tahliye edilirken, işçilerden Serhat Bilici ifadesi alınmadığı için tahliye edilmedi. İşçi aileleri kararı alkışlarla karşıladı. Bir hafta sonra doğum yapacağını söyleyen işçi eşlerinden biri sevinçten ağlıyordu. Kocası doğumda yanında olabilecekti. Özkanlı’nın uyku saati gelen küçük oğlu ise kararın açıklanmasına yetişemedi. Duruşma 20 Mart’a ertelendi.


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

IMF Karşıtı Annenin IMF Uzmanı Kızı

Cumhuriyet Halk Partisi Parti Meclisi üyeliğine seçilen Bilkent Üniversitesi Ekonomi Bölümü Başkanı ve IMF eski ekonomisti Doç. Dr. Selin Sayek Böke , üniversitede iktisat eğitimi alma kararının hayatının en güzel hatası olduğunu söylüyor. Anne Selin Sayek Böke ile ekonomist Selin Sayek Böke arasındaki dengeyi annesinden ilham alarak koruduğunu vurgulayan Böke, "CHP'de herkesin daha mutlu, refah içinde yaşayabileceği ekonomik ortamı sağlayacak politikalar üretilmesine katkıda bulunarak bunları somutlaştırmaya katkıda bulunacağım" diyor. Dünya Bankası ve IMF kariyerine sahip, güleryüzlü ve sıkı bir makro iktisatçı olarak bilinen Selin Sayek Böke ile CHP Parti Meclisi üyeliğinden annesi Türk Tabipler Birliği eski Başkanı Füsun Sayek ile olan ilişkisine kadar birçok konuyu masaya yatırdık. Böke, 11 yaşındayken kardeşi ile 'gazetecilik oyunu' oynadıklarını, hazırladıkları gazeteye ekonomi yazılarını yazdığını paylaşıyor. Kendisini ekonomi alanına yönle

İran, Sıtkı Ayan’dan sorulur

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve oğlu Bilal Erdoğan arasında geçtiği iddia edilen ikinci telefon görüşmesinde adı geçen işadamı Sıtkı Ayan, özellikle AKP döneminde parlayan isimlerin başında geliyor. WikiLeaks belgelerinde de adı geçen Sıtkı Ayan’ın ismi İran ile yapılan ticari anlaşmalar ve yüksek devlet teşvikleriyle anılıyor.   Sivas’ın Gölova beldesinde doğup büyüyen Sıtkı Ayan, İstanbul İmam Hatip Lisesi ve Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’ni bitirdi. Mesleğini icra yerine petrol işine girdi. Ayan’ın, İran ve Sudan’da petrol ve doğalgaz sahalarıyla ilgili yatırımları bulunuyor. WikiLeaks belgelerine göre ABD Ankara Büyükelçiliği’nden gönderilen kripto, Başbakan Erdoğan’ın İran’daki etkinliğini ve ilişkisini ortaya koyuyordu. ABD elçiliğinin belgesinde, 22 Şubat’ta Türk gazetelerinde İran ile Türkiye arasında müşterek bir yatırım projesi imzalandığı ve buna göre kurulacak olan yeni bir doğalgaz boru hattının, İran gazını Türkiye üzerinden Avrupa’ya taşıyacağı belirtiliy

Panama Belgeleri: Hayyam Bey'in cenneti

Panama belgelerine göre Hayyam Garipoğlu, Sümerbank’a el konulmadan önce Niue’de bir şirket kurdu. Yaptığı açıklamada “Niue’nun adını bile duymadım” dedi. Panama belgelerinde, Türkiye tarihinin en büyük banka batırma olayına imzasını atan Hayyam Garipoğlu’nun da dört off-shore şirketi ile yer aldığı ortaya çıktı. Belgelere göre Garipoğlu’nun, Sümerbank davasında adı geçen Olsten Marketing Co Ltd’nin yanı sıra üç ayrı off-shore şirketi daha var. Bu şirketlerden biri Olsten Marketing’in kapatılmasından hemen sonra kurulan Niue merkezli Unitrade International Ltd olsa da Garipoğlu, Niue’nun neresi olduğunu dahi bilmediğini ifade ederek bu şirketin kendisine ait olduğunu yalanladı. Olsten, Mossfon müşterisi Sümerbank ile ilgili dava dosyasına göre Garipoğlu, Sümerbank’a el konulmadan bir gün önce, kendisine ait olan Romania International Bank’a 8 milyon dolar transfer etti, buradan da yine kendi paravan şirketi Olsten Marketing’in hesabına aktardı. Panama belgelerine göre

#ParadisePapers: Off-shore biraderler

Berat ve Serhat Albayrak’ın Çalık Holding’de yönetici olduğu dönemde holdinge bağlı çok sayıda off-shore şirketi kurulmuş. Serhat Albayrak bu şirketlerden birinin bizzat direktörü. Dünyanın dört bir yanından çok sayıda politikacı ve iş insanının off-shore bağlantılarını ortaya çıkaran Paradise Papers’ta Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın damadı Enerji Bakanı Berat Albayrak’ın ağabeyi Serhat Albayrak’ın da ismi geçiyor. Serhat Albayrak, belgelere göre Malta’da bir off-shore şirketle bağlantılı görünüyor. Frocks International Trading Ltd adlı şirkette Albayrak’ın yanı sıra Çalık Holding çalışanları Mehmet Gökdemir, Murat Tarı ve Şafak Karaaslan şirket yetkilileri arasında bulunuyor. Murat Tarı 2000-2005 yılları arasında Çalık Holding’de genel müdür olarak görev yaptı. Mehmet Gökdemir Çalık Holding’e bağlı GAP Tekstil yönetim kurulu üyesi, Şafak Karaaslan Çalık Holding’in dış ilişkiler sorumlusu. Serhat Albayrak da söz konusu dönemde Çalık Holding genel müdürlüğünü yürütüyordu.