Ana içeriğe atla

Röportaj/NewslabTurkey: Gazeteciler alanlarında uzmanlaşmalı mı?

Türkiyedeki muhabirlik deneyimleri daha çok “haber nerdeyse oraya gitmek” pratiğinde şekilleniyor. Anbean değişen ülke gündemi bir konuda uzmanlaşmaya zaman tanımazken, alanında uzmanlaşan gazeteciler bunu nasıl başarabilmişler? Belirli bir alanda uzmanlaşmanın muhabir açısından artıları eksileri neler? Mevcut ülke şartları, muhabirleri içerik üretmede nasıl etkiliyor?




Kentle ilgili haberlerde adını sıkça duyduğumuz Rıfat Doğan ve sızıntı gazeteciliği kategorisindeki haberiyle Uğur Mumcu Araştırmacı Gazetecilik Ödülü sahibi ekonomi muhabiri Pelin Ünkerle konuştuk.
Türkiye’de kentle ilgili haberler mevcut siyasal ve ekonomik yapı gereği aktivizmle ilişkili. Bundan kaynaklı, muhabir ile aktivist arasındaki iletişimin süreklilik arz etmesi gerekiyor. Peki Rıfat Doğan, kendisini aktivist gruplardan ayırıyor mu?
“Ayırmak zorundayım. Bunu yapmadığımda haberimin güvenilirliği de azalıyor. Dolayısıyla sizin bireysel olarak bu gruplarla kurduğunuz ilişki başka, haber yaparken onlarla kurduğunuz iletişim farklı bir şeydir.”
Bu iki yaklaşım birbiriyle karıştırıldığı hâlde haberi doğru/objektif okuma yetkinliğinin kaybolacağını düşünen Doğan kendi yöntemini şöyle anlatıyor:
Elbette bir dünya görüşü çerçevesinde bakıyor, buna göre gelişmeleri yorumluyorum ancak haber yaparken objektif ve olabildiğince her yönüyle bakmaya ve değerlendirmeye özen gösteriyorum. Şöyle söyleyeyim: Gündelik hayatımda, gazetecilik yapmadığımda bir aktivist gibi yaşıyorum diyebilirim ama gazetecilik yaptığımda o aktivist tarafımı bir kenara koyarak mesleğimi icra ediyorum.”
Doğan, ekonomik döngüsünü fonlarla ayakta tutmaya çalışan mecralarda çalışmanın sıkıntılı tarafına dikkat çekiyor: “İşsiz gazetecilere haber yapma olanağı sağlayan yerler var ve hatta artık internet mecrasının büyük bir bölümünün düzenli gelirleri olmadığı için bu yola sıklıkla başvuruluyor. İşsiz gazeteciler için çok olumlu olsa da mali ve sosyal güvence anlamında süreklilik yaratmadığı için bu fon meselesine sıcak baktığımı söyleyemem.”

Rıfat Doğan
Türkiyede alan gazeteciliğinin yaygın olmamasında muhabirlerin etkisinin olmadığının altını çizen Doğan, nedenlerini şöyle izah ediyor:
Bu, gazeteciliğin olanakları ve sınırlarıyla ilgili. Bugün gazetecilik en çok ihtiyaç duyduğu temeli olan muhabirliği yaşatamıyor, yaşatamadığı gibi muhabirler giderek birer editöre yani esasında ‘kopyala yapıştır’ elemanına dönüştürülüyorlar. Muhabirler, yapacakları haberler konusunda ne yazık ki eskisine göre ‘özgür ya da bağımsız değiller çünkü haber müdürüne göre derinlikli ve araştırılması uzun süre isteyen işler çok önemli değil, ona göre daha popüler ve deyim yerindeyse suya sabuna dokunmayacak haberler artık daha muteber. Bir muhabire neredeyse her gün farklı konularda; ancak muhabirin ilgisinin ve uzmanlığının olmadığı alanlarda haber yaptırdığınızda ne yazık ki alan gazeteciliği de kadük kalıyor ve gelişmiyor. Bir muhabir kendi alanında özgür ve bağımsız değilse, ne yazık ki yazdığı haberin de istediği gibi içine sinen bir haber olması mümkün değil. Alan gazeteciliği muhabirliğe hak ettiği değer verildiğinde gelişebilir.
Çalışılan kurumlarda içerik üretme konusunda problemler yaşanıyor mu, muhabirden alanı dışında haberler isteniyor mu diye sorduğumda Doğan, “Yaşanıyor,” diyor ve muhabire ne yapmak istediğinin sorulmadığını, “sana şunu veriyorum sen bununla ilgilen” denildiğini anlatıyor:
Kendi alanında uzmanlaşan birkaç gazeteci dışında ne yazık ki, diğer muhabirlere bu olanak verilmediği için, muhabir de kendisine ne veriliyorsa onu yapmak zorunda kalıyor. Gazeteciliğin son yıllarda en büyük sıkıntısı giderek daralan ve muhabir çalıştırmamaya başlayan medya ve basın kuruluşları. Bu, içerik konusunda bir departmanlaşmayı olanaksız kılıyor. Bugün baktığımızda kaç gazetede sağlık, eğitim, çevre muhabiri var? Başka alanları da saymak mümkün ancak bu kadarı yeterli. Bu alanlarda muhabirleriniz olmayınca gazeteler birer basın bültenine ya da propaganda birimine dönüşüyor. Üretilen içerikler de o kadar zayıf ve niteliksiz oluyor. Örneğin, bir hafta araştırmanız gereken ya da uzun bir süre gerektiren bir haberi iki günde yaptığınız için, o haber de ‘belirtilen’, ‘söylenen’ ifadelerinin bolca geçtiği, konuyla ilgili de sadece birkaç uzmanın görüşünün olduğu bir metne dönüşüveriyor. Haber ne için yazıldığı belli olmayan bir içerik kazanıyor.”
Rıfat Doğan: Kentte yaşayan bir yurttaşın kente karşı duyduğu sorumlulukla uzmanlaştığım alana yöneldim.CLİCK TO TWEET
Doğan’ın, kent haberciliğine yönelmesi bir dönem çalıştığı gazetenin ona “Mimarlar Odası’na git, gazetemizi onlara anlat” demesiyle başlamış. Gelişen süreci, “Orada konuşulan konuları duydukça ve zamanla kentle ilgilenen meslek odalarıyla ilişki geliştirdikçe bu alana yönelmeye başladım. Bu alanda daha fazla isimle tanışmam ve giderek kentle ilgili gelişmeleri daha iyi kavramam ilgimi daha da artırdı. Aynı zamanda kente karşı kentte yaşayan bir yurttaşın sorumluluğuyla hareket etme bilincim de beni bu alana yönlendirdi. Hem mesleki olarak hem de bir yurttaş olarak birbirini besleyen bir süreçti,” diyerek anlatıyor.
Doğan, belirli bir alana yönelmenin gazeteci için risk oluşturmadığını düşünüyor. Aksine her muhabirin önceliğinin belirli bir konuda uzmanlaşmak olması gerektiğini söylüyor: “Haber yazma aşamasında, araştırdığımız konuların ilk anda tek yönünü görsek de daha sonra fark ediyoruz ki başka yönleri de var. Dolayısıyla bu farklı yönleri ortaya çıkarmak, olaylara başka açılardan bakmak da bu uzmanlaşmayı gerektiriyor.”
Ekonomi muhabiri Pelin Ünker, uzmanlaşmanın habercilikte kaliteyi artırdığını düşünüyor. Bir anısını da paylaşarak şöyle anlatıyor:
Gazetecinin ilgi duyduğu alanı belirlemesi bu alanda daha fazla bilgi sahibi olması için bir basamak. Uzmanlaşmak işin kalitesini artırır. Diğer yandan farklı alanlar arasında elbette etkileşim var. Dolayısıyla gazetecilikte sadece tek bir konuda bilgi sahibi olmak yeterli değil. Ekonomi siyaseti siyaset ekonomiyi şekillendiriyor. Dış siyaset aynı şekilde. Kültür sanatı ya da sporu bile bunlardan koparmak zor. Hatta çoğu insanın belki küçümsediği magazin haberlerinden bile belki bir yolsuzluk ya da rüşvet skandalıyla ilgili yakın bir ilişki yakalanabilir. Mesleğe ilk başladığımda müdürüm olan Hasan Eriş, vefat ilanlarını bile okumam gerektiğini, bazen haber yapmak için işime yarayacağını söylediğinde çok şaşırmıştım. Ama sahiden de işe yaradı.”


Ünker, alan gazeteciliğinin Türkiyede yaygın olmamasının nedenlerini ise şöyle açıklıyor:
Alan gazeteciliğinin yaygınlaşmamasının en önemli nedenleri artık gazetelerin çok az kişiyle çıkıyor olması ve politik baskı nedeniyle kişisel becerilerden çok haberlerin ajanstan ya da bültenlerden alınıp kullanılması. Haber editlemeye haberi araştırmaktan daha çok vakit harcanıyor. Bu da kaliteyi düşürüyor, uzmanlaşmaya yer kalmıyor. Eski habercilik gelenekleri de ortadan kalktığı için ‘usta gazetecilerin yanında piştim’ diyebilmek de ne yazık ki artıçok zor.
Pelin Ünker: Her alanda rastladığımız liyakat sorunu ne yazık ki gazetecilikte de var.CLİCK TO TWEET
Ünker, İstanbul Üniversitesi iktisat bölümünden mezun. Gazeteciliğe ise “İktisat Teorisi” alanında yüksek lisans yaparken başlamış: “Rahmetli hocam Prof. Türkel Minibaş ile çalışıyorduk. Teori alanında ilerlerken güncel konularla bunu beslemek istediğimi söylediğimde, beni o sıralar köşe yazarlığı yaptığı Cumhuriyet’e stajyer olarak önerdi. Gazetecilik maceram böyle başladı. Zaman içinde ekonomi gazeteciliğinde özellikle emlak, perakende alanlarının reklam üzerine döndüğünü gördüm. Bu nedenle finans ve makro ekonomi alanının benim ilgi alanıma daha uygun olduğunu düşündüm. Son dönemde sadece yolsuzluk ve uzun soluklu araştırma haberlerine yönelmek istesem de haber merkezlerindeki eleman azlığı, hızlı değişen gündem ve günübirlik habercilik anlayışı nedeniyle bu ne yazık ki mümkün olmadı.

Pelin Ünker
Ünker, gazetelerin ekonomi sayfalarında basın bültenlerinin işlenmiş versiyonlarının olmasını hem politik nedenlere hem de ekonomi servislerindeki insan kaynağı yetersizliğine bağlıyor ve memleketin hemen her kurum ve kuruluşlarında genel bir sıkıntı olarak zikredilen “liyakat” meselesiyle açıklıyor:
Ekonomi alanında haber yapabilmek de her alanda olduğu gibi özel bir ilgi gerektiriyor. Ekonomi kendi içinde finans, makro ekonomi, enerji, emek, teknoloji, gayrimenkul, perakende gibi alanlara ayrılıyor. Özellikle finans ve makro ekonomi alanlarında çalışanlar ya ekonomi ile ilgili lisans ya da yüksek lisans yapmış ya da yine bu konuda okuduğu kitaplardan takip ettiği yazarlardan vs belli bir birikimi edinmiş insanlardan oluşmalı. Ancak özellikle son beş yılda sektörde adeta yaprak dökümü yaşandı. Türkiyede artık her alanda rastladığımız liyakat sorunu ne yazık ki gazetecilikte de var.
Pelin Ünker: Ekonomik koşullar birikimli gazetecileri mesleğin dışına itti.CLİCK TO TWEET
Politik nedenlerden dolayı merkez medyada çalışan gazetecilerin otosansüre zorlandığını ifade eden Ünker, rekabetin ortadan kalktığını, artık istediği gibi yazıçizemeyen bazı gazetecilerin başka alanlara yönelmek zorunda kaldığını dile getiriyor:
Zorlu ekonomik koşullar birikimli gazetecileri mesleğin dışına itti. Aslında bu da mevcut gazete yönetimlerinin işine geldi denilebilir. Çünkü zaten bilgi birikimine gerek duyulmayan, sorgulamayan bir ‘habercilik’ anlayışı var. Dolayısıyla halkla ilişkiler sektörünün yönlendirdiği basın toplantısı ve bülten haberciliği sektöre hâkim oldu. Ne yazık ki sırf ilan almak için bir şirketin toplantısına gitmek ya da o şirket yetkilisiyle röportaj yapmak zorunda kalan, ek adı altında, sırf ilan alındığı için yapılan özel sayfalara PR ajansından gelen bülteni haber diye koymak zorunda kalan basıçalışanları var. Bu durum muhalifinden yandaşına ilan almak zorunda olan tüm gazeteler için geçerli. Çünkü sistem bu şekilde işliyor ve bunun dışına çıkamıyorsunuz.


Fotoğraf: Artie Siegel
Pelin Ünker: Muhalif gazetecilik tanımlaması yanlış, mühim olan kamu yararı.CLİCK TO TWEET
Ünker, haberciliğin ve dolayısıyla ekonomi haberciliğinin objektif olması gerektiğini söyleyerek, “muhalif gazetecilik” tanımlamasını sorguluyor:
En önemli nokta kamu yararı olmalı. Muhalif gazetecilik yerine objektif gazetecilik esas alınmalı. Türkiyede böyle bir yanlış var. Muhalif gazetecilik tanımlaması aslında baştan yanlış. Muhalif olmak adı altında sırf eleştiri olsun diye işler yapılıyor. Bu da haberi gerçeklikten uzaklaştırıyor. Eğer muhalif bir gazete örneğin CHPli bir belediyenin yolsuzluklarını yazamıyorsa, ilan aldığı bir şirketin haberini yapmıyorsa ya da kendini Atatürkçü diye tanımlayan bir gazete, yolsuzluk yapan kişi Atatürkçü diye, kendi çizgisine yakın diye onunla ilgili bir haber yapamıyorsa o zaman yandaş gazetecilerden de farkı kalmıyor aslında. Dolayısıyla tanımlamalar önemli. Tek kıstas kamu yararı olmalı. Ancak günümüzde Türkiyede gerçeklikten yapay gerçekliğe geçişte aslında kamu yararından çok muhalif kesim için gazete okuyucusu ne görmek ister kaygısı, merkez medya için ise ekonomi yönetimi ve aslında Cumhurbaşkanı ne der kaygısı etkili. Merkez medyada ön plana çıkan haberler ‘Türkiyenin menfaatine olmalı’ bakış açısını taşıyor. Tabi ki onlar için hükümet eşittir Türkiye demek. Bu da algı yönetimi olarak okuyucuya geri dönüyor. Dolar yükseldiğinde, biriken ekonomik problemler su yüzüne çıktığında merkez medyanın bu haberleri ele alış veya almayış biçimi bunun en önemli göstergelerinden biri.
Pelin Ünker: Aslında, çok zor anlaşılır denebilecek bir veri yok, mühim olan doğru anlatmak.CLİCK TO TWEET
Ünker, ekonomi haberlerinin genelde soğuk haberler olduğunu, terimler ve veriler üzerine kurulduğunu yine de haberi yazarken okuyan herkesin anlamasına dikkat edilmesi gerektiğini söylüyor:
Mesela Merkez Bankası faiz artırdığında bu durum sıradan bir vatandaşı nasıl etkileyecek bunun anlatılması gerek. Örnekler vermek de konunun daha iyi anlaşılmasına yardımcı olur. En çok takip edilen kur haberlerinden örnek verecek olursak dolar yüzde 10 değer kazandı yerine 100 doları olan şu kadar kazandı demek konuyu daha anlaşılır kılabilir. Ya da ülkeleri karşılaştırmak etkili bir yöntem olabilir. Veri görselleştirmenin önemi aslında burada ortaya çıkıyor. Ekonomide tüm veriler zincirleme birbirini etkiliyor. Çok zor anlaşılır denebilecek bir veri yok aslında, eğer o verinin ne anlama geldiği iyi bir şekilde okura anlatılırsa.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

IMF Karşıtı Annenin IMF Uzmanı Kızı

Cumhuriyet Halk Partisi Parti Meclisi üyeliğine seçilen Bilkent Üniversitesi Ekonomi Bölümü Başkanı ve IMF eski ekonomisti Doç. Dr. Selin Sayek Böke , üniversitede iktisat eğitimi alma kararının hayatının en güzel hatası olduğunu söylüyor. Anne Selin Sayek Böke ile ekonomist Selin Sayek Böke arasındaki dengeyi annesinden ilham alarak koruduğunu vurgulayan Böke, "CHP'de herkesin daha mutlu, refah içinde yaşayabileceği ekonomik ortamı sağlayacak politikalar üretilmesine katkıda bulunarak bunları somutlaştırmaya katkıda bulunacağım" diyor. Dünya Bankası ve IMF kariyerine sahip, güleryüzlü ve sıkı bir makro iktisatçı olarak bilinen Selin Sayek Böke ile CHP Parti Meclisi üyeliğinden annesi Türk Tabipler Birliği eski Başkanı Füsun Sayek ile olan ilişkisine kadar birçok konuyu masaya yatırdık. Böke, 11 yaşındayken kardeşi ile 'gazetecilik oyunu' oynadıklarını, hazırladıkları gazeteye ekonomi yazılarını yazdığını paylaşıyor. Kendisini ekonomi alanına yönle

İran, Sıtkı Ayan’dan sorulur

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve oğlu Bilal Erdoğan arasında geçtiği iddia edilen ikinci telefon görüşmesinde adı geçen işadamı Sıtkı Ayan, özellikle AKP döneminde parlayan isimlerin başında geliyor. WikiLeaks belgelerinde de adı geçen Sıtkı Ayan’ın ismi İran ile yapılan ticari anlaşmalar ve yüksek devlet teşvikleriyle anılıyor.   Sivas’ın Gölova beldesinde doğup büyüyen Sıtkı Ayan, İstanbul İmam Hatip Lisesi ve Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’ni bitirdi. Mesleğini icra yerine petrol işine girdi. Ayan’ın, İran ve Sudan’da petrol ve doğalgaz sahalarıyla ilgili yatırımları bulunuyor. WikiLeaks belgelerine göre ABD Ankara Büyükelçiliği’nden gönderilen kripto, Başbakan Erdoğan’ın İran’daki etkinliğini ve ilişkisini ortaya koyuyordu. ABD elçiliğinin belgesinde, 22 Şubat’ta Türk gazetelerinde İran ile Türkiye arasında müşterek bir yatırım projesi imzalandığı ve buna göre kurulacak olan yeni bir doğalgaz boru hattının, İran gazını Türkiye üzerinden Avrupa’ya taşıyacağı belirtiliy

Panama Belgeleri: Hayyam Bey'in cenneti

Panama belgelerine göre Hayyam Garipoğlu, Sümerbank’a el konulmadan önce Niue’de bir şirket kurdu. Yaptığı açıklamada “Niue’nun adını bile duymadım” dedi. Panama belgelerinde, Türkiye tarihinin en büyük banka batırma olayına imzasını atan Hayyam Garipoğlu’nun da dört off-shore şirketi ile yer aldığı ortaya çıktı. Belgelere göre Garipoğlu’nun, Sümerbank davasında adı geçen Olsten Marketing Co Ltd’nin yanı sıra üç ayrı off-shore şirketi daha var. Bu şirketlerden biri Olsten Marketing’in kapatılmasından hemen sonra kurulan Niue merkezli Unitrade International Ltd olsa da Garipoğlu, Niue’nun neresi olduğunu dahi bilmediğini ifade ederek bu şirketin kendisine ait olduğunu yalanladı. Olsten, Mossfon müşterisi Sümerbank ile ilgili dava dosyasına göre Garipoğlu, Sümerbank’a el konulmadan bir gün önce, kendisine ait olan Romania International Bank’a 8 milyon dolar transfer etti, buradan da yine kendi paravan şirketi Olsten Marketing’in hesabına aktardı. Panama belgelerine göre

#ParadisePapers: Off-shore biraderler

Berat ve Serhat Albayrak’ın Çalık Holding’de yönetici olduğu dönemde holdinge bağlı çok sayıda off-shore şirketi kurulmuş. Serhat Albayrak bu şirketlerden birinin bizzat direktörü. Dünyanın dört bir yanından çok sayıda politikacı ve iş insanının off-shore bağlantılarını ortaya çıkaran Paradise Papers’ta Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın damadı Enerji Bakanı Berat Albayrak’ın ağabeyi Serhat Albayrak’ın da ismi geçiyor. Serhat Albayrak, belgelere göre Malta’da bir off-shore şirketle bağlantılı görünüyor. Frocks International Trading Ltd adlı şirkette Albayrak’ın yanı sıra Çalık Holding çalışanları Mehmet Gökdemir, Murat Tarı ve Şafak Karaaslan şirket yetkilileri arasında bulunuyor. Murat Tarı 2000-2005 yılları arasında Çalık Holding’de genel müdür olarak görev yaptı. Mehmet Gökdemir Çalık Holding’e bağlı GAP Tekstil yönetim kurulu üyesi, Şafak Karaaslan Çalık Holding’in dış ilişkiler sorumlusu. Serhat Albayrak da söz konusu dönemde Çalık Holding genel müdürlüğünü yürütüyordu.