Türkiye’de Covid-19 tablosu giderek ağırlaşırken sağlık personelinin iş yükü artıyor. Meslek örgütlerine göre salgını kontrol altına almak için bütüncül politikaların yanı sıra sağlık çalışanlarının güçlendirilmesi şart.
Ramazan ile birlikte kısmi kapanmaya geçen Türkiye'de, resmi açıklamalara göre günlük Covid-19 vaka sayısı 61 bini geçerken, ağır hasta sayısı 3 binin üzerinde.
Türk Tabipleri Birliği (TTB) ve sağlık meslek örgütleri ise bu tabloda 1 Mart'tan itibaren yürütülen açılma politikalarının etkili olduğunu belirterek iktidara "Yaşam Hakkımızdan Vazgeçmiyoruz, Ölümleri Durdurun” çağrısı yapıyor.
‘Tutarsız politikalar'
Perşembe günü gerçekleşen ve TTB, DİSK, KESK, Genel Sağlık-İş Sendikası gibi çok sayıda demokratik kitle örgütünün katıldığı basın açıklamasında konuşan TTB Genel Sekreteri Prof. Dr. Vedat Bulut, gerçek verilerin ancak üçte birini yansıtan günlük can kayıplarının 250’yi aştığını belirterek, bu tablonun ‘eksik, yanlış, tutarsız politikalar ve başarısız salgın yönetimi' olduğunu savundu. Sağlık emek-meslek örgütlerinin bir yıldır söylenmeyeni söylemeye, görünmeyeni görünür kılmaya çalıştığını, toplamda 50 metreyi aşan yazılar yazıldığını fakat yanıt alamadıklarını aktaran Bulut, "Bugün buradayız çünkü ölümleri görmeye tahammülümüz kalmadı, meslektaşlarımızın tükendiğine tanıklık etmeye tahammülümüz kalmadı” dedi.
Koronavirüs salgınında ön saflarda mücadele eden sağlık çalışanları, pandemi yönetimindeki aksaklıklardan yoğun bir şekilde etkileniyor.
Sağlık çalışanı ölümleri
DW Türkçe’ye konuşan TTB Halk Sağlığı Kolu Başkanı Uzman Dr. Nasır Nesanır, Sağlık Bakanlığı'nın en son 9 Aralık'ta yaptığı açıklamada, 216 sağlık çalışanın Covid-19 nedeniyle hayatını kaybettiğini, 120 bin sağlık çalışanının ise enfekte olduğunu duyurduğunu belirterek "Bu tarihten sonra herhangi bir açıklama yapılmadı. Ancak bizim elde ettiğimiz verilere göre 31 Mart tarihine kadar aktif çalışırken ölen sağlık personeli sayısı 362. Bu 362 kişiden yola çıkarsak şu anda en az 200 bin sağlık çalışanının enfekte olduğunu söyleyebiliriz. Bu da yüzde 18 gibi bir orana denk geliyor. Yani neredeyse her beş sağlık çalışanından biri enfekte olmuş durumda” diyor.
Bu tablonun da sağlık çalışanlarının bu süreçte korunamadığını gösterdiğini vurgulayan Nesanır, birçok ülkede Haziran 2020'den sonra sağlık çalışanı ölümlerinin azaldığını, ancak Türkiye'de tam tersine Eylül'den sonra bir artış olduğunu söylüyor. Nesanır, sağlık çalışanlarının aşılanmasıyla birlikte ise sağlık çalışanı ölümlerinin genel ölümlerdeki payın düştüğünü sözlerine ekliyor.
DW Türkçe’ye konuşan Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri (SES) Eş Genel Başkanı Selma Atabey ise pandemiyle mücadelede sağlık emekçilerinin güçlendirilmesinin önemine dikkat çekiyor.
Atabey, "Sağlık emekçileri nitelikli, kişiye uygun, yeterli sayıda koruyucu ekipmana erişemezse, riskine ve emeğine göre ücret alamazsa, dinlenemezse, daha iyi beslenemezse, evindeki çocuğunun, bakıma muhtaç yakınının bakım sorunu giderilmezse, düzenli test yapılmazsa, istihdam eksikliği giderilmezse, şiddet görürse, kendini değersiz hissederse, meslek odaları ve sendikaları karar alma süreçlerinde yer almazsa bu salgınla mücadele edilemez. Tıpkı şimdi olduğu gibi salgın kontrol altına alınamaz” ifadelerini kullanıyor.
Cumhurbaşkanlığı genelgesi
Covid-19'un yasal düzenlemelere göre meslek hastalığı veya iş kazası olması gerekirken bildirim yapılmasının ekonomiye yükünden dolayı engellendiğini söyleyen Atabey, aynı şekilde sağlık çalışanlarının temel ücretinin artırılmadığını ve 3600 ek gösterge sözünün de yerine getirilmediğini vurguluyor. Selma Atabey, sağlık çalışanlarının bu dönemde yaşadığı hak kayıplarına şu sözlerle dikkat çekiyor: "Sağlık emekçileri uzun süredir zor çalışma koşulları altında tükendiklerini ifade etse de Sağlık Bakanlığı bu konuda herhangi bir adım atmadı. 2020 Kasım ayında yayınlanan genelgeyle çalışanların istifa hakkı elinden alındı. Cumhurbaşkanlığı tarafından 14 Nisan'da yayınlanan yeni genelge ile ise sağlık çalışanları için yeni bir ayrımcılık gündeme geldi. Esnek çalışma ve idari izinler tüm kamu çalışanları için geçerli iken sağlık emekçileri bu haklardan muaf tutuldu. İller arası geçici görevlendirme ile sürgünün önü açıldı.”
Vaka sayılarının artması ve aşılamanın yeterince hızlı yapılamaması nedeniyle sağlık çalışanlarının iş yükünün arttığını dile getiren Nasır Nesanır ise uzmanlaşmadığı alanda çalışmak zorunda kalan pek çok sağlık çalışanı olduğunu ve Covid-19 dışında pek çok sağlık hizmetinin aksadığını söylüyor.
‘Toplum ikna edilmeliydi'
Son dönemde yoğun bakımlarda doluluk oranının arttığını dikkat çeken Nesanır, en son TTB'ye gelen duyumlara göre doluluğun yüzde 70'lerin üzerine çıktığını, bazı illerde ise yüzde 80'i, 90'ı aştığını vurguluyor. Yoğun bakımlar dolduğu zaman hem Covid-19'a bağlı tedavi hizmetinin hem de yoğun bakım gerektiren diğer tedavilerin aksadığını dile getiren Nesanır, vakalardaki artışı ise toplumla bütünlüklü bir salgın yönetiminin olmamasına bağlıyor. Nesanır, "Salgında ortak bir konsensüs oluşturamadık. İktidarın bütün yurttaşları ikna etmesi gerekiyordu. Ancak bu koşullar ortadan kalktı. Bir maske takılacaksa toplumda bunu herkesin benimsemesi gerekir. Bunun için de tabi ki iktidarın iyi bir rol model olması gerekir. Kalabalıklardan kaçınması gerekir. Vaka temelli temaslı tespiti, izolasyon, karantina süreçleri iyi yönetilemedi. Kendisini temaslı yazdıracak olan insanlar iktidarın kongrelerine bakıp yazdırmıyor” ifadelerini kullanıyor.
‘Randevu sistemleri kapatıldı'
DW Türkçe’ye konuşan KESK Eş Genel Başkanı Mehmet Bozgeyik de özellikle mutasyonlu virüsün her ilde bulaşıcı etkisini yükselttiğini belirterek, "Son dönemde farklı kronik hastalıkları olan kişilere birçok poliklinikte randevu sisteminin kapatıldığını görüyoruz. Acil önlem alınmalı. Yeterince sağlık emekçisinin istihdam edilmesi gerekiyor. En az 20-30 bin sağlık emekçisinin hızlıca ataması yapılmalı. Daha önce görevden el çektirilen sağlık emekçilerinin de göreve iade edilmesi gerek” diyor.
Yüz yüze eğitim sürecinde, mutasyonlu virüsün çocuklarda daha hızlı etki göstermesi nedeniyle ev içi bulaşın arttığını dile getiren Bozgeyik, sadece 60 gün içerisinde 30'a yakın eğitim emekçisinin de yaşamını yitirdiğini söylüyor. Bozgeyik "Bu yönetememe krizi, yakın dönemde eğer yeterince tedbir alınmazsa bir sağlık krizi haline gelerek daha fazla can kaybına neden olabilir” uyarısı yapıyor.
Bozgeyik'e göre daha fazla can kaybının yaşanmaması için süreç meslek sağlık örgütleriyle birlikte yürütülerek, toplumsal hareketliliği kısıtlayacak gelir destekli önlemler alınmalı ve önleyici sağlık hizmetleri devreye girmeli. Tedarik sorunu çözülerek halkla çok yoğun yüz yüze gelen çalışanlar kategori sırası gelmeden hızlıca aşılanmalı.
Sağlık çalışanları salgın kıskacında - DW Türkçe
Yorumlar
Yorum Gönder