Ana içeriğe atla

Türkiye'den bir otizm hikâyesi: İmkânsızlıklarla mücadele

68 yaşındaki Bülent Özçapın, bakımevlerinde defalarca şiddet gören ve 8 yılda 12 kurum gezen otizmli oğlu Muhammed’i görebilmek için ayda bir kez İzmir’den Afyon’a gidiyor. Özçapın hikâyesini DW Türkçe'ye anlattı. 

Pelin Ünker 

© Deutsche Welle Türkçe

"Lütfen yanlış anlamayın. Duygu sömürüsü yapmıyorum. Abartmıyorum. Bunları hep yaşadık yaşıyoruz....”

Otizmli Muhammed’in babası 68 yaşındaki Bülent Özçapın, sık sık tekrarlıyor. Çünkü son sekiz yılda 11 bakımevinden gönderilen oğlu için ne zaman hak arayışına girişse duygu sömürüsü yaptığı ya da abarttığı yanıtını almış. Oğlunun üzerinde kamçı izleri görüp kaldığı kurumu şikâyet ettiğinde de aynı sözlerle karşılaşmış, yaşadıkları kent olan İzmir’e getirilmesini istediğinde de.

İzmir’in Menemen ilçesinde yaşayan Bülent Özçapın 68 yaşında bir işçi emeklisi. Evi kira, torunu ve kızıyla birlikte yaşıyor. Bakıcı desteği olmadan oğluna evinde bakacak maddi gücü yok. Oğlunu 2015’te bir bakımevine veriyor. Hikayesi de burada başlıyor. İzmir, Burdur, Konya, Manisa, Afyon… Kaldığı kurumlarda kötü şartlara maruz kalan ve şu anda 27 yaşında olan otizmli Muhammed, baba Özçapın’ın ettiği şikayetler sonrası ‘bakamıyoruz’ denilerek kurumdan kuruma şehirden şehire sürülüyor.

Oğlumun çekmiş olduğu acılardan ötürü her tarafa başvurmama rağmen, bunların ispatları olmasına rağmen yalnız kalmamız bizi sindirdi, sindirdi…”

Türkiye’de otizm toplumun gündemine çoğunlukla bir güvenlik kamerasına yansıyan şiddet görüntüsü ya da okula alınmak istenmeyen hatta başka veliler tarafından yuhalanan çocuklarla giriyor. Ancak otizmlilerin yaşadığı bu sorunlar sert siyasi ve ekonomik gündemin içinde kısa sürede kayboluyor. Oysa otizmlilerin yaşadıkları da Türkiye’deki sorunlar çarkının bir parçası ve toplumun en az bakmak istediği kesimlerin nasıl sistemin en mağdurları haline geldiğini anlatıyor.

Türkiye'de otizmli bireylerin eğitimi ve bakımı konusunda sosyal devlet anlayışından uzak ticarileşmiş bir yapı söz konusu. Devlete ait rehabilitasyon merkezlerinin sayısı ve kalitesi yetersiz. Özel sektörde ise karlılık ön planda. Devlet bu konuya yeterli bütçe ayırmazken otizmli bireylerin aileleri çocuklarının insanca bir yaşam sürebilmesi için imkânsızlıklarla mücadele ediyor.

"Yaşlandık diye verdiler"

Özçapın ailesi, 2015’in yılbaşı gecesinde çalan telefondan önce hayatlarının bir daha eskisi gibi olmayacağını bilmiyordu. 1995 doğumlu Muhammed’i eş dost yardımıyla Sabahat Akşıray Otistik Çocuklar Eğitim Merkezi’ne yazdıralı yaklaşık 15 yıl olmuştu. Okul müdürü ve öğretmeni bir gün Bülent Özçapın’ı çağırarak “Siz yaşlandınız çocuk git gide büyüyor. Gelin bu çocuğu bir bakımevine verelim” dediler. Hemen 1 kilometre ileride bir bakımevi vardı. Muhammed geceleri bakımevinde kalacak gündüzleri ise okuluna devam edecekti. "Çok basit bir şekilde anlatıldı. O güne kadar bakımevinin ne olduğunu bilmiyorduk. Çocuğun daha iyi olacağını düşündük, inandık” diyor Özçapın. Çocuğun bakımevine verilmeden önce ise etüt edilmesi açısından on beş gün bir ön istasyonda kalması gerekiyordu. Muhammed’i İzmir Buca'da bir ön istasyona bıraktılar. Yılbaşı gecesiydi. Baba Özçapın, gelen telefon sonrası hastaneye koştu.

Apar topar hastaneye gittiğimde içerden bir çığlık sesleri geliyordu. Ne olduğunu bilmiyordum. On beş yirmi dakika sonra açtığım bir kapıda çocuğu elleri kolları ranzaya bağlı bir şekilde gördüğümde çıldırdım.” Bülent Özçapın, Muhammed’i hastaneye getiren kurum görevlisiyle birlikte akşam kuruma döndüklerini ertesi gün ise “çocuğunuz kaçtı” diye tekrar arandığını anlatıyor. Odasındaki camı kıran Muhammed’i polis bulmuş. Bu olaydan sonra Muhammed ön istasyondan İzmir’deki bahsedilen bakımevine alınmış. Özçapın, oğlunun bakımevinden okula gittiği ilk gün bu kez okul müdürünün kendisini çağırdığını söylüyor.

Sırtında kamçı izleri vardı”

"Gittiğimde, çocuğun sırtını açtıklarında, sırtında kamçı izleri vardı. Bülent Bey, sizi buraya bunun için çağırdık. Bakın bunlar burada olmadı. Bunlar dün akşam oldu, bir rapor tutulacak, bunu sizin bilmeniz için çağırdık dediler. Tamam dedim. Ertesi gün geldiğinde bir ayağı, adeta iki ayak kadar şişmişti. Rapor tutuldu. Şikâyet ettim, belediye, savcılık, kaymakamlık, sosyal hizmetler, valilik, Ankara Genel Müdürlük, İzmir içi ve İzmir dışında kurumlara, bunların hepsine bir şikâyette bulundum. On gün sonra ‘Suç deliline rastlanmamıştır. Soruşturmaya gerek kalmamıştır’ yazan bir evrak aldım.”

Bunun üzerine Özçapın, torunu ve eşini alıp oğlunun kaldığı kuruma gitmiş. Muhammed’in sırtındaki yaraları sorduğunda çocuğun kapı ve pencereleri kırdığını söyleyen kurum yetkilileri Özçapın’dan kırılan camların parasını istemiş. Nüfus cüzdanını almışlar. Tekrar şikâyet etmiş. Aldığı yanıt değişmemiş. “Hiçbir olay yoktur. Abartılmıştır. Suç delili yoktur, mahkemelik herhangi bir şey yoktur.”

Ertesi gün Muhammed’i İzmir’de başka bir bakımevine göndermişler. Ailenin ise bundan bir hafta sonra haberi olmuş. Muhammed, İzmir, Konya derken tam 10 kurum değiştirmiş.

Gizlice şok tedavisi uygulamışlar”

Konya’daki bakımevinde kaldığı beş aylık sürenin iki ayını ise hastanede geçirmiş Muhammed. Özçapın, bir gün hastaneden aradıklarında çocuklarına kendilerinden gizli defalarca şok tedavisi uygulandığını öğrendiğini söylüyor. Bu kez şikâyet edememiş, çocuğunun oradan da sürüleceğinden korkmuş.

"Eskiden çok korkuyordum, çok korkuyordum. Aman Allah'ım diyordum çocuğuma bir şey olmasın, her şeye katlanayım diye. Ama şimdi en son noktaya geldik. Bıçak kemiğe dayandı. Bundan sonra ne olabilir daha? Bir ölüm…”

Devletin tüm kapılarının yüzüne kapandığını söyleyen Özçapın, oğlunun yaşadıklarını kimseye duyuramadığını ve kamu yetkilileriyle kaç kez görüşse de onu tekrar İzmir’de bir kuruma yerleştiremediğini anlatıyor. Oğlunun her defasında bir ilden diğer ile haberi olmadan götürüldüğünü, sorduğunda ise “Biz Bakanlık kanalı ile bunu hallediyoruz. Artık siz devre dışı kaldınız” dendiğini ifade ediyor.

Özçapın ailesi 2017’de ise Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığınca hayata geçirilen Umut Evleri Projesi’ne dahil olmuş. Söz konusu proje ile bakıma ihtiyacı olan engelli bireyle maddi koşulları uygun değilse evde bakım yardımı ve gündüz bakım hizmeti sağlanıyor.

Umut Evleri hayali kısa sürdü

Baba Özçapın, proje için kredi çekerek uygun ev kiralamış. Ancak ailenin bir arada olduğu günler, yalnızca üç ay sürmüş. “Çok sevindik. Bize otuz beş madde halinde şunları uygulayacaksınız ki çocukla beraber yaşayacaksınız, dediler. Ama hani süsler püsler dışarıdan çok güzel gösterir ama içine girdiğiniz zaman hiç umduğunuzu bulamazsınız ya, öyle oldu” diyor Özçapın ve şunları anlatıyor: “Ankara'ya tamam bize her şeyi yapıyoruz diyorlar fakat yapmıyorlardı. Bakıcı sabahleyin geliyordu. Hanım burada kahvaltısını hazırlıyordu. Çayını, kahvesini veriyordu. Öğlen de yemeğini yapıyordu. Bakıcının elinde bütün gün telefon. Ben ilgileniyordum. Dışarı on beş dakika çıkıp da elektrik, su faturası yatıramıyordum. Neden bakmıyorsunuz dediğimde ‘Bize verilen talimat bu. Biz çocuğun yemeğini ve ilacını veririz’ diyorlardı. Ben çocuğun zor anlarında, kriz anlarında bize yardımcı olacak birini istiyorum, diyordum. Hayır, diyordu. Biz onlara karışamayız.”

En sonunda çocuğun evde yaşayamayacağına, başka bir yere gönderilmesi gerektiğine dair rapor tutulmuş. Ardından ilk defa bir devlet kurumuna, Soma’ya nakledilmiş Muhammed. Fakat bu da uzun sürmemiş.

Şikâyet ettim cevap gelmedi”

Soma'da da kaldığı kurum istemedi. Çocuğa çok kötü davrandılar. Kurum müdürünü savcılığa şikâyet ettim. Hiçbir cevap gelmedi.”

Muhammed, Soma’da da barınamayınca Afyon’da halen kaldığı özel bakımevine gönderilmiş.

İki yıl önce kapısı çaldığında “Bir Kurban Bayramı'ydı” diyor Özçapın. Bayramın ilk günü karşısında oğlunu gördüğünde şaşırmış kalmış. Kurum müdürü, psikolog ve birkaç görevliyle Afyon’dan gelmişler. “Bugün bayram, herhalde çocuğu ailesiyle görüştürmek için getirdiler” diye düşünse de durumu kısa sürede anlamış. Çocuğu aileye teslim etmek için gelmişler, imza atmayınca ‘Bayramdan sonra gelip alın’ diyerek geri dönmüşler.

Özçapın, olanları “Sonra bir gün Afyon İl Müdürlüğü’nden bir haber geldi ki çocuğunu İstanbul'a gönderiyoruz diye. Bir panik içindeydik. Sonra yine telefonlar açtım. Ankara’da Kamu Denetleme Kurumu’nda bir yardımcı bir hanımefendi vardı. Sizden habersiz böyle bir şey yapamazlar dedi. Duyduğuma göre bize sorun yaşatan kişilerin ifadeleri alınmış. Şimdi çocuk takriben üç yıldır bu kurumda” diye anlatıyor.

Çok zorlanıyoruz”

Özçapın, oğlunun 11 bakımevinden sonra Afyon’da kaldığı kuruma alıştığını düşünse de oğlunu göremediği için mutsuz. Bir emekli maaşıyla Afyon’a ancak ayda bir kez gidebildiğini, çok zorlandığını söylüyor.

Diyorlar ki abartıyorsun. O kadar uzaklar ki bu mevzuya” diyerek tek hayalinin oğluyla birlikte yaşamak olduğunu paylaşıyor: “Ben oğlumu evimde istiyorum. Fakat şu an oğluma evimde bakabilecek imkanlarım hiç yok. Asla yok. Bu çocuğa bahçeli bir ev gerekiyor. Bu çocuğun hayatını idame ettirebilmesi için bahçeye çıkıp deşarj olabileceği bir yer gerekli. Bir de yaşlandığımızdan ötürü çocukla arkadaş olacak, hani bakıcı derler ya, öyle genç bir kişi gerekli. Bunların hiçbirini bizim şu an temin etmemiz imkânsız.”

Türkiye'den bir otizm hikâyesi: İmkânsızlıklarla mücadele - DW Türkçe


DW-Reporterin Pelin Ünker

Pelin Ünker Yolsuzluk ve vergi adaleti üzerine haber yapan  araştırmacı gazeteci.  

@pelinunker



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

IMF Karşıtı Annenin IMF Uzmanı Kızı

Cumhuriyet Halk Partisi Parti Meclisi üyeliğine seçilen Bilkent Üniversitesi Ekonomi Bölümü Başkanı ve IMF eski ekonomisti Doç. Dr. Selin Sayek Böke , üniversitede iktisat eğitimi alma kararının hayatının en güzel hatası olduğunu söylüyor. Anne Selin Sayek Böke ile ekonomist Selin Sayek Böke arasındaki dengeyi annesinden ilham alarak koruduğunu vurgulayan Böke, "CHP'de herkesin daha mutlu, refah içinde yaşayabileceği ekonomik ortamı sağlayacak politikalar üretilmesine katkıda bulunarak bunları somutlaştırmaya katkıda bulunacağım" diyor. Dünya Bankası ve IMF kariyerine sahip, güleryüzlü ve sıkı bir makro iktisatçı olarak bilinen Selin Sayek Böke ile CHP Parti Meclisi üyeliğinden annesi Türk Tabipler Birliği eski Başkanı Füsun Sayek ile olan ilişkisine kadar birçok konuyu masaya yatırdık. Böke, 11 yaşındayken kardeşi ile 'gazetecilik oyunu' oynadıklarını, hazırladıkları gazeteye ekonomi yazılarını yazdığını paylaşıyor. Kendisini ekonomi alanına yönle

İran, Sıtkı Ayan’dan sorulur

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve oğlu Bilal Erdoğan arasında geçtiği iddia edilen ikinci telefon görüşmesinde adı geçen işadamı Sıtkı Ayan, özellikle AKP döneminde parlayan isimlerin başında geliyor. WikiLeaks belgelerinde de adı geçen Sıtkı Ayan’ın ismi İran ile yapılan ticari anlaşmalar ve yüksek devlet teşvikleriyle anılıyor.   Sivas’ın Gölova beldesinde doğup büyüyen Sıtkı Ayan, İstanbul İmam Hatip Lisesi ve Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’ni bitirdi. Mesleğini icra yerine petrol işine girdi. Ayan’ın, İran ve Sudan’da petrol ve doğalgaz sahalarıyla ilgili yatırımları bulunuyor. WikiLeaks belgelerine göre ABD Ankara Büyükelçiliği’nden gönderilen kripto, Başbakan Erdoğan’ın İran’daki etkinliğini ve ilişkisini ortaya koyuyordu. ABD elçiliğinin belgesinde, 22 Şubat’ta Türk gazetelerinde İran ile Türkiye arasında müşterek bir yatırım projesi imzalandığı ve buna göre kurulacak olan yeni bir doğalgaz boru hattının, İran gazını Türkiye üzerinden Avrupa’ya taşıyacağı belirtiliy

Panama Belgeleri: Hayyam Bey'in cenneti

Panama belgelerine göre Hayyam Garipoğlu, Sümerbank’a el konulmadan önce Niue’de bir şirket kurdu. Yaptığı açıklamada “Niue’nun adını bile duymadım” dedi. Panama belgelerinde, Türkiye tarihinin en büyük banka batırma olayına imzasını atan Hayyam Garipoğlu’nun da dört off-shore şirketi ile yer aldığı ortaya çıktı. Belgelere göre Garipoğlu’nun, Sümerbank davasında adı geçen Olsten Marketing Co Ltd’nin yanı sıra üç ayrı off-shore şirketi daha var. Bu şirketlerden biri Olsten Marketing’in kapatılmasından hemen sonra kurulan Niue merkezli Unitrade International Ltd olsa da Garipoğlu, Niue’nun neresi olduğunu dahi bilmediğini ifade ederek bu şirketin kendisine ait olduğunu yalanladı. Olsten, Mossfon müşterisi Sümerbank ile ilgili dava dosyasına göre Garipoğlu, Sümerbank’a el konulmadan bir gün önce, kendisine ait olan Romania International Bank’a 8 milyon dolar transfer etti, buradan da yine kendi paravan şirketi Olsten Marketing’in hesabına aktardı. Panama belgelerine göre

#ParadisePapers: Off-shore biraderler

Berat ve Serhat Albayrak’ın Çalık Holding’de yönetici olduğu dönemde holdinge bağlı çok sayıda off-shore şirketi kurulmuş. Serhat Albayrak bu şirketlerden birinin bizzat direktörü. Dünyanın dört bir yanından çok sayıda politikacı ve iş insanının off-shore bağlantılarını ortaya çıkaran Paradise Papers’ta Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın damadı Enerji Bakanı Berat Albayrak’ın ağabeyi Serhat Albayrak’ın da ismi geçiyor. Serhat Albayrak, belgelere göre Malta’da bir off-shore şirketle bağlantılı görünüyor. Frocks International Trading Ltd adlı şirkette Albayrak’ın yanı sıra Çalık Holding çalışanları Mehmet Gökdemir, Murat Tarı ve Şafak Karaaslan şirket yetkilileri arasında bulunuyor. Murat Tarı 2000-2005 yılları arasında Çalık Holding’de genel müdür olarak görev yaptı. Mehmet Gökdemir Çalık Holding’e bağlı GAP Tekstil yönetim kurulu üyesi, Şafak Karaaslan Çalık Holding’in dış ilişkiler sorumlusu. Serhat Albayrak da söz konusu dönemde Çalık Holding genel müdürlüğünü yürütüyordu.